Yoldaş! Cemal Çalımer yazdı

"Kendimi bildim bileli sokaklardayım. Sokaklarda doğmuşum, sokaklarda yaşıyorum ve büyük bir olasılıkla da sokaklarda öleceğim. Çünkü ben bir sokak köpeğiyim."

Güncelleme:

Adımı mı sordunuz? Adım olmadı benim; sahibim olmadı ki, adım olsun. Yalnız son zamanlarında Ragıp Bey, ‘Yoldaş’ diyerekten başımı okşardı hep. Ragıp Bey kim? Diye sorarsanız; sakın sahibim olduğu aklınıza gelmesin. Çünkü o sahiplik yapmadı bana; bir lokma ekmek uğruna boynuma tasma takıp, beni oradan oraya çekiştirmedi hiç. Biz sadece iki yoldaştık onunla. Son zamanlarda onun sayesinde midemiz ekmek, başımız şefkat gördü,

Ragıp Bey'i tanıyıncaya kadar bir gün olsun tok yatmadım ben. Çoğu kez günlerce aç gezerdim. Bir lokma ekmek uğruna itilir, kakılır, tekmelenirdim. Ama İnsanların hepsini aynı kefeye koymak doğru değil. İçlerinde hamiyetli olanları da var. Örneğin sokağın başındaki Mamure Hanım, bizleri unutmazdı. Mahallenin kedisine, köpeğine hatta kuşlarına bile sahip çıkardı. Kasap Yakup Amca da öyleydi; her birimizin payını ayırırdı. Mahallede topu topuna birkaç köpektik zaten, rızkımızı alır, kuyruk sallayıp teşekkür ederdik.

Bir gün açlıktan kıvranıyordum. Üç gündür ağzıma bir lokma bile girmemişti. Açlığımı uykuyla gidermeye çalışıyordum ama aç olunca uyku bile tutmuyor. Bir şeyler bulurum umuduyla kendimi sokaklara vurdum. Caddenin aşağılarına kadar yürüdüm. Bir simitçi fırınının önünden geçiyordum. İçeriden burnuma mis gibi kokular geliyordu. Fırının önündeki masalardan birinde şişmanlıktan sandalyeye sığmayan iri kıyım bir adam oturuyordu. Fırından yeni çıkmış poğaçaları demli bir çay eşliğinde birer ikişer midesine indiriyordu. Gözlerim lokmalara odaklanmıştı. Tekmelenmek ya da horlanmak korkusuyla yanına fazla yanaşamıyordum.  Adam, sıcacık poğaçalardan birini midesine indirirken kendisiyle bir an göz göze geldik. Adam o an donup kaldı; poğaçayı yiyemedi. Bu durumunu elindeki poğaçayı bana atarak aştı. Poğaçayı havada kapmamla mideme indirmem bir oldu. Kırıntısı bile yere düşmemişti. Bundan cesaret alıp kuyruk sallayarak yamacına yanaştım. Adam ikinci ve hatta üçüncü poğaçayı da bana vererek başımı okşadı. Dünyalar benim olmuştu.

Sonrasında adam yerinden güçlükle kalkarak yürümeye başladı. Ben de kuyruk sallayarak ardına düştüm. Her defasında durup başımı okşuyor onu izlememe sanki müsaade ediyordu. Küçük adımlarla onu evinin kapısına kadar izledim. Bahçe kapısından içeri girdiğinde duraladım. Acaba haddimi aşıp ileri mi gidiyordum? Bir an tereddüt yaşadım. Ama o “Gel Yoldaş” diyerek başımı sevgiyle okşayıp beni içeri aldı. Bahçe içinde koca bir evin giriş basamaklarını aşarak evden içeri girdik. Ragıp Bey bu koca evde yalnız yaşıyordu. Gece olunca benim için holün bir kenarına bir kilim serdi. Üstüne de bir minder yerleştirdi. Bunun yatağım olduğunu anladım. İlk kez yumuşak bir yatakta uyuyacaktım.

Bundan sonraki günlerde Ragıp Beyle aramızda büyük bir dostluk başladı ve bu giderek yaşamı birlikte paylaştığımız bir yoldaşlığa dönüştü. Ragıp Bey bu müşterek yaşamın esaslarını bana bir bir öğretti ve beni bu konularda eğitti. İri ve kemikli bir kurt kırmasıydım.  Boz ve kara renkli kısa tüylerim vardı, Yüksek ve adaleli bacaklara, güçlü bir çene yapısına sahiptim. İnsanlar ve diğer köpekler bana yaklaşmaya kolay cesaret edemezlerdi. Ragıp Bey,  sırtıma bir heybe yerleştirdi. Birlikte bakkala, kasaba, manava, fırına gittik. Beni bütün esnafla tanıştırdı. Ragıp Bey kilolu olduğu için sokağa sık çıkamıyordu. İhtiyaçları sırtımdaki heybeyle eve ben taşımaya başladım. Sabahları kalkar kalkmaz köşedeki Acem Bakkala gidip günün gazetelerini ve dergileri alıyordum. Ekmek ihtiyacı için fırına, et için kasaba, sebze ve meyve için manava gider olmuştum. Esnaf ve mahalleli beni tanımıştı. Beni seviyor ve bana yardımcı oluyorlardı; listedeki siparişleri heybeye koyduktan sonra, başımı okşayıp beni selametliyorlardı. Sonrasında, Ragıp Bey, bütün esnafı birlikte ziyaret ederek, borcunu ödüyordu.  Onunla dışarı çıktığımızda çok mutlu oluyordum; kendimi, onunla daha güvenli hissediyordum.   Esnafın onu selamlarken benim de başımı okşamaları çok hoşuma gidiyor ve bundan gurur duyuyordum.

Ragıp Bey’in kolu kanadı ve yaşamını kolaylaştıran bir yardımcısı olmuştum. Günde birkaç kez dışarı çıkıp nevaleyi düzüyordum. O da bunlarla güzel yemekler yapıyordu. Çok güzel tatlar ve lezzetler tanıdım onun sayesinde. Yine böylesi güzel bir gecede birlikteydik. Lezzetli yemekler yapmış güzel bir sofra kurmuştu. Ben de bütün gün sokaklarda gezmiş; kasabı, manavı, bakkalı, fırını derken hayli yorulmuştum. Bir şeyler yer yemez gözüm uykuda oldu. O ise masasında oturmuş yaptığı lezzetli yemeklerle su koydukça beyazlaşan o sihirli suyu içiyordu. Bu arada radyodaki şarkılara da eşlik ediyordu. Bir müddet sonra koltuğuna geçip sızdı, ben de yerime geçerek derin bir uykunun içinde oldum.

Gece hayli ilerlemişti, dipten gelen uğultulu bir sesle irkildim. Sanki bir yerler çöküyor gibiydi. Yerimde doğrularak boğuk boğuk gelen ses yoğunluklarına kulak kesildim. Soluduğum havanın titreştiğini hissediyordum; havanın kokusu değişmiş ince bir serinlik bedenimi sarmalamıştı. Kötü bir şeylerin olacağına hükmedip, bulunduğum yerden ok gibi fırlayarak Ragıp beyin tepesinde bittim. Ragıp Bey koltuğunda uyuyordu. Avazım çıktığı kadar bağırıyor üzerinde tepiniyordum. Biliyordum kötü bir şeyler olacaktı ama o hala uyanmıyordu. Tam da bu anda tepemizdeki tavan bir anda başımıza çöktü. Ben sıyrılarak bir köşeye sığındım ama Ragıp Bey bütünüyle göçük altında kaldı. İnsanların en çok korktukları şey gerçekleşmişti; etraf sarsılıyor, duvarlar yıkılıyordu. Ben bir yanda Ragıp Bey diğer yanda kalmıştık. Sarsıntı bittiğinde Ragıp Bey için havlamaya ve haykırmaya başladım. Tavan yıkıntıları arasından yol bularak yamacına ulaştım.

Ragıp Bey yatağına geçmemişti, bu pek vaki değildi. Koltukta sızardı ama gecenin bir saatinde kalkıp yatağına geçerdi. Şimdi ise, gece bıraktığım gibi, koltuğunda kafası bir yana kaykılmış vaziyette uyuyordu. Demek ki, Ragıp Bey koltuğundan hiç kalkmamıştı. Bunca gürültüye rağmen uyanmamıştı.  Kafasında ve yüzünde sıyrıklar vardı. Ellerini, kafasını ve yüzünü yalamaya başladım; tepki vermeyince, karşısına geçip avazım çıktığınca havlamaya başladım. Sesimden duvarlar titriyordu ama Ragıp Bey’de en ufak bir yaşam belirtisi yoktu. Ragıp Beye bir şeyler olmuştu; o, depremden önce ölmüştü!

Sonrasında açık kapıdan dışarı çıktım. Sokakta; insanlarda, her yerde ve her şeyde bir telaş vardı ve büyük bir hareketlilik yaşanıyordu; evler binalar yıkılmış, yollar kapanmıştı.   İnsanlar sokakta oradan oraya koşuşturuyordu. Kimsenin kimseye baktığı yoktu; insanlara bir şey anlatmak mümkün değildi. Ne yapacağımı bilemedim; çaresizdim, eve dönüp tekrar Ragıp Beyin başında oldum. Onu bıraktığım gibi buldum karşısına geçip bir umutla onu izlemeye başladım,  bir yandan da içten içe ağlıyordum. Bu şekilde günler ve geceler geçirdim. Daha sonraki günlerde evin yamacında bir grup insan belirdi. Havlayarak dışarı çıkıp yanlarında oldum. Kuyruğumu bacaklarımın arasına kısıp,  kısık seslerle olup biteni anlatmaya çalıştım ve onları peşime katarak Ragıp Bey’in yanına götürdüm. İnsanlar başımı okşadılar sonrasında Ragıp Bey’i bulunduğu yerden çıkarıp bir sedyeye koyarak arabaya taşıdılar. Ben de arabanın peşine düştüm; onu, gölgesi gibi izliyordum; önce hastanede, sonra mezarlıkta oldum. Onu toprağı açıp içine koydular!

Günler ve gecelerce yemeden içmeden mezarın başındayım. Bir yerlerden çıkıp gelir diye bekliyorum. Onun kokusunu iliklerime kadar duyuyor, sevgisini kalbimin derinliklerinde hissediyor ve bir dostu kaybetmenin derin acısını yaşıyorum!

İsmimiz, cismimiz farklı olabilirdi ama varoluşun özünde değişmeyen ve bizi bir mıknatıs gibi kendine çeken ve kendinde ergiten bir güç vardı ki; o da SEVGİYDİ.

                                                                                      Mart 2023, Acıbadem

Yoldaş! Cemal Çalımer yazdı resim: 0        DEPREMDEN ÇIKAN KEDİNİN KÖPEĞE SARILIŞI

CEMAL ÇALIMER

Etiketler Cemal Çalımer
Yorumlar
Kalan Karakter 800
Şirin Yücel
Hayvanların da insanlar gibi duygulu varlıklar olduğu aynı insanlar gibi üzülen, sevinen ,korkan , hiddetlenen davranışlar gösterdiklerine tanık oluruz.Anlatılanlarla hikaye çok güzel betimlenmiş . Bu hikayede yaşanan duygu alış verişi beni de çok etkiledi. Kaleminize yüreğinize sağlık.
Ersin Yildirim.
Çok güzel bir yazı. Duygulanarak huzunlenerek severek okudum. Bu dünyada bütün canlılar için yer var.insanlara şefkat göstermek ve korumak yakışır. Bizler insan olarak nasıl sevgi gördüğümüz zaman kendimizi mutlu hissedip daha çok baglaniyorsak, hayvanlarda aynı.ustelik daha vefakar. Bir canlıya sevgi göstermek,dünyanın en güzel mutluluk duygusunu veriyor. Bu duygu kendi ruh sağlığımız için bizde yararlı. Her gün penceremin kenarına buğday koyuyorum bir avuç.kumrularin ve güvercinlerin gelip karnını doyurmasi beni mutlu ediyor.Ayrica karşı evin damından benim yem koymami beklemeleri beni sevindiriyor . Hayvanları korumak biz insanların vazifesi.Bunu severek yapmalıyız.