Nice kara bulutlar var beklemekte güneşin şölenini
"Ey sevgili, ey yegane sevgili, Nice karanlık bulutlar var beklemekte güneşin şölenini, Bir gün o kuş belirdiğinde tecessümden bir yolda uçuyordu sanki..."
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone Ol(Derin bir Yalnızlığın ve Çağdaşlığın Şairi)
Dünyamızda kadın olmak hiç de kolay değil, yokuşa sürülmeler, kısıtlanmalar, erkek dünyasında kendine yer bulma, kendini ifade edebilme, hakkını arama, mücadeleler…Ve geçerken akışı hayatının, bir de derin duygulara, sosyal gözlemlere sahipse kadın ve de değişsin bu düzen diye duygularını dile getiriyorsa mısralarında İranlı kadın şairlerinde olduğu gibi.
Ve bu benim
Yalnız bir kadın
Soğuk bir mevsimin eşiğinde,
Yeryüzünün kirlenmiş varlığını anlamanın
başlangıcında
Ve gökyüzünün yalın ve hüzünlü umutsuzluğu
Ve bu beton ellerin güçsüzlüğü
diye başlamıştı “ İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” adlı şiirine daha çok genç yaşlarında, 1950’lerin, 20nci yüzyılın, dünyamız ve İran’ın en ünlü şairlerden
Furuğ Ferruhzad ( 1935 – 1967 )
Ve şöyle devam ediyor ve sonlandırıyordu mısralarını;
Ey sevgili, ey yegane sevgili,
Nice karanlık bulutlar var beklemekte güneşin şölenini,
Bir gün o kuş belirdiğinde tecessümden bir yolda uçuyordu sanki,
Selam ey masum gece!
Benim Akasya başaklarına gelin olduğum o gece,
Ve sen zalim karanlıkta götürüyorsun aşkın otlaklarına beni
İnanalım
Soğuk mevsimin başlangıcına inanalım
Düş bahçelerinin yıkıntılarına inanalım
İşsiz devrik oraklara
Ve tutsak tanelere.
Belki de gerçek o iki genç eldi, o iki genç el
Durmadan yağan karın altında gömülmüş olan
Ve bir dahaki yıl, bahar
Pencerenin arkasındaki gökyüzüyle seviştiğinde
Ve teninde fışkırdıklarında
Uçarı yeşil saplı fıskiyeler,
Çiçek açacak olan o iki genç el
Sevgili, ey biricik sevgili
İnanalım soğuk mevsimin başlangıcına.
Yaşadığı dönem çok zor bir dönem, kendi olabilmek ve ayakta durabilmek için, çok kısa bir yaşamda çok zor bir mücadele vermiş, çok özel bir kadın. Baba evinin baskıcı ortamından kurtulmak için daha 17’sinde hiciv ustası ve karikatürist Perviz Şapur ile evlenir ve de çocuğu olur. Evlilik hayatı özgürlük hayalinin çok ötesinde olduğunu fark eder ve evliliğini sona erdirir.
İşte o günlerinde Günah adlı şiiri yayınlanır bir dergide;
Günah işledim haz dolu bir günah
Titreyen esrik bir tenin yanında
Tanrım ne bileyim ne yaptım ben
O karanlık susku dolu inzivada
İran’daki yasalar o dönemde çocuğun yasal sorumluluğunun babaya ait olduğuna hükmettiğinden Ferruhzâd kocasından ayrıldığında en değerli varlığından da ayrılmak zorunda kalmıştır. Yapmak zorunda kaldığı bu seçimin benliğinde oluşturduğu yarayı, hissettiği suçluluk ve aşağılanma duygusunu, kadının toplumdaki statüsünden duyduğu rahatsızlığı şiirleriyle yenmeye çalışan bir şairdir. Oğlu Kâmyâr’a hitaben yazdığı şu dizeler bunu kanıtlar niteliktedir:
“Seni istiyorum ve biliyorum
Asla koynuma alamayacağım
Sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün
Ben bu kafeste bir tutsağım”
Cesur, çekici ve kıyafetleri ile dikkat çeken Furuğ’un şiirlerinde derin bir yalnızlık duygusu vardır, kadınların sorunlarını ele alır ve İran toplumunun kadınlara karşı uyguladığı ayrımcılığı eleştirir.
Dış dünyadaki sosyal değerlere, toplumun geleneksel yapısına ve törelerine aldırmadan bir kadın olarak gençlik dönemindeki durumunu ve duygularını tasvir eder yazdığı şiirlerinde.
Seviyorum onu…
Tohumun ışığı sevdiği gibi…
Tarlanın rüzgarı sevdiği gibi…
Kayığın dalgayı sevdiği gibi…
Kuşun yüksekleri sevdiği gibi…
Seviyorum onu…
Aşk ne ile
Ebedileştirilebilir
Hayatını, tecrübelerini şiirine dâhil ederken olayları gördüğü ve hissettiği şekilde dizelerine yansıtmıştır. Şiirini kendi hayatından ve hayattan beslemiştir. Onun için gerçekleri en acı imgelerle, saklamadan ve gizlemeden söylemek bir zorunluluk olmuştur. Şiirlerinin kadını; çarşaf ve peçeden kurtulmuş ve aile sorunlarının dışında dünyaya göz dikişini şu mısralarında görürüz:
“ Gel ey erkek, ey bencil varlık
Gel, kafesin kapılarını aç
Beni ömür boyu zindanda tutmuşsan eğer
Bari bir anlık olsun serbest bırak “
Babaerkil bir ailede yetişen Furuğ’un hayatını kendinden yaşlı erkekler etkilemiştir. biri Rıza Şah döneminin binbaşısı olan babası, diğerleri kısa süreli evlilik yaşadığı Perviz Şapur ve sonuncusu bir süre romantik ilişki yaşadığı zamanın ünlü öykücülerinden İbrahim Golestan. Kendisinin ilk doğuşu olarak adlandırdığı “ Yeniden Doğuşu İbrahim Golestan’a ithaf etmesi, ona karşı duyduğu duygusal ve sanatsal minnettarlığının bir görülür belirtisidir.
Furuğ sadece şair değil aynı zamanda iyi bir sinemacı ve tiyatrocudur. Cüzamlılar için yaptığı Ev Karadır (Hane Siyahest) belgeseli çok ses getirmiştir.
(Ev Karadır - Furuğ Ferruhzad (Türkçe Altyazı) - YouTube)
Şiirlerini topladığı kitapları;
- Tutsak (Esir) (1952)
- Duvar (1957)
- İsyan (1959)
- Yeniden Doğuş (1964)
- İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına (Bu kitabı tamamlayamadan 1967'de öldü.)
Furuğ Ferruhzad 1967 yılında kendi kullandığı araba ile yaptığı kazada çok genç yaşta hayatını kaybetmiştir.
- Yaralarım Aşktandır, tek kişilik oyun, Nazan Kesal – tek kişilik oyunda anlatmıştır aşkın ve acının şairini.
Yaralarım Aşktandır 🎙️ Nazan Kesal - YouTube
Özgürlük mücadelelerine ışık tutan İranlı kadın şairler
Her İranlı biraz da şairdir denir, belki de yaşadıkları hayatın akışında iç dünyalarını en güzel dile getirmeyi şiirlerde bulmuşlardır. Şiir onların gururudur. Şiir akşamları organize ederler. Hatta kızlar annesine ben şiir akşamına gidiyorum dedi mi akan sular durur ve gitmesine izin verilir.
Yıllar yılı rubailerini okumaya doyamadığım Ömer Hayyam , İranlıların kalbinde çok önemli yeri olan Hafız ( Hafız-ı Şirazi) , Fırdevsi İran şiirinde çok önemli izler bırakmışlardır. İran şairlerine çok kıymet veren bir ülke, öyle ki Tebriz’de “ Şairler Mezarlığı- Makberetü’ş-Şüera) “ vardır. Önemli şairler için çok güzel türbeler yapılmıştır.
Yakın tarihin kadın şairlerine gelince, İran şiirinin en önemli simgesi Furuğ Ferruhzad en önemli ancak tek isim değildir, bir çok kadın şairin dokunuşu, mücadelesi ve cesareti de vardır. İran’da süren özgürlük mücadelesine ışık tutanlar olarak pek tanınmasalar da dünyada…
Simin Behbahani 1927-2014
Simin Behbahani olarak bilinen Simin Halili İran’ın önde gelen çağdaş şairlerinden biri. Hayatı boyunca 600’den fazla şiiri 20 kitapta yayımlandı. Simin yeni yarattığı şiirsel temalar ve imgelerle biliniyor. Simin Behbahani’nin şiirlerinde savaş, yoksulluk, ifade özgürlüğü ve kadın hakları işlenir.
Gazale Alizade 1949-1996
Gazal bulunan son mektubunun bir kısmında şöyle yazıyor: “Gece saat bir buçuk. Yoruldum. Gitmeliyim. Yarım kalan yazılarımın kaybolmasına lütfen izin vermeyin ve mümkünse basın. Onları yakın demiyorum. Kimseden nefret etmiyorum. Aşktan yazdım, artık yalnızım ve yorgunum. O yüzden gidiyorum…”
Gazale gitti ama üstü kapalı söyledikleri, söylemeye çalıştıkları yeni nesillere kaldı:
“+ Ağzını açtığın anda cezası var diyorlar.
- Yasalara saygılı olmak gerekir
+ Bu yasalar saat başı değişiyor, nereden hatırlamam lazım?”
(“İdrisiler Evi” kitabından kısa bir kesit)
Gazal Ayati 1951- 1977
“ Ben bir kadınım
Fabrikada devasa makineleri,
elleriyle çalıştıran işçi bir kadınım
Yetenekleri çakralara takılan,
her gün parça parça olan kadınım”
Öldürüldü.
Merziye Ahmadi Uskuyi 1941- 74
Şair, yazar ve devrimci.
Onlar ki
Küçük düşler peşinde, hakir hayata
dört elle sarılanlar
Hiç düşünürler mi
derin yaşamayı, şerefli insanları?
Hiç düşünürler mi
onurlu yaşamayı ve gururlu ölmeyi?”
(Dalga) 1972
silahlı çatışma öldürüldü.
Pervin İtisami 1907-1941
Pervin, ileriki yıllarda yazdığı ‘İran’da Kadınlar’ şiirinde ise İranlı kadınların sıkışmışlığını ve ataerkinin tahakkümünü yazdı. Bu şiirin bir kısmında Pervin şöyle diyor:
“Yüzyılların karanlığı çekilmedi kadının üzerinden
Adliyede bir tanığı bile yok
Yaşam çemberinde kadına,
Baskıdan başka kader yok “
20 Temmuz 2023
Heybeliada