Mukayese: Pınar Kaftancıoğlu yazdı

“…Elinde bal kavanozu ile dükkanın içinde döne döne "Yahu Erkan Bey, bu koca kavanoz nasıl 200 Lira, sahte falan mı bu?" diyor. Böyle bir kayıt... “

Güncelleme:

Birkaç sene önce Teşvikiye dükkanımızdan bir video geldi. Yararlanıcılarımızdan bir beyefendi - çok da sevdiğimiz, çok kibar ve neş'eli bir beyefendi çekip göndermiş bize. Daha doğrusu Erkan'a göndermiş, gıda mühendisimize, ekibimizin bi' tanesine... :) 

Elinde bal kavanozu ile dükkanın içinde döne döne "Yahu Erkan Bey, bu koca kavanoz nasıl 200 Lira, sahte falan mı bu?" diyor. Böyle bir kayıt... O dönemde işte Zırt Organik'in aynı boyuttaki balı 500 TL, Zurt Teyze'nin balı 700 TL vesaire. 

"İçinizi rahatlatacak ise siz 1.200 ödeyin" demiştim. Kıkır kıkır güldük tabii... ...artık gülemiyorum. 

Gıdada son birkaç senedir çok popüler olan ve maalesef çok da oturmuş olan yeni motto şu: 

"Sen fiyatı abarttıkça abart" diyorlar. "İnsanlar böylece daha kaliteli zannedecekler". - arada da saçma sapan bir indirim, kod mod yaparsın, gör, birbirlerini ezecekler. 

Bu yöntem tuttu mu? Tuttu, evet. Ahlaklı bir yöntem mi? Değil, hayır. ...ama tabii serbest piyasa vesaire. 'Bir şey diyemez' diyorlar 'kimse'.

Daha önce hayli detaylı yazdığım bir konu bu, ama bu kez isimleri kapatacağım. A*******u Zeytinyağları firması. Merkezi Akhisar. Yılların firmasıdır, hayli doğru ve düzgün bir üretim yaparlar. Yaptıkları bu üretimi hem kendi markaları ile satarlar, hem de piyasaya fason dolum yaparlar. Yani gidip basit bir anlaşma yapabilirsiniz, seçeceğiniz şişelere kendi markanız altında yağ dolumu yaptırabilirsiniz. 

Dolum yapılan yağın tümü aynı tanklardan gelir. Atıyorum, sabah 09.00 - 11.00 arası dolumu yapılan ve ucuzluk marketlerine satılan S***m markalı şişelerdeki zeytinyağı ile bunun hemen arkasından,  saat 11.00 ile 11.30 arası dolumu yapılan Ayhan S******** markalı zeytinyağı birebir aynı zeytinyağıdır. Bir sonraki partiden çıkanlar da... Böyle onlarca anlaşma. Hepsi, tamamen, tıpatıp aynı yağdır. 

Olay bundan sonrasında gelişir. Ambalaj, pazarlama ve haliyle fiyat. Farkları bunlardır. 

Firmanın kendi markası ile yaptığı satış diyelim ki 400 Lira, ucuzluk marketi için doldurduğu şişelerin fiyatı da 395 Lira'dır. 

İşin içine birkaç fenomen, manken, Insta-mom, ne bileyim tahta bir kutu, keten torba, tasarımı İtalya'dan arak bir etiket vesaire girdiğinde de belirlenen satış fiyatı bunun minimum 3 katıdır. Diyelim 1.200 TL, çok özel, premium, bilmem ne... Bunun 200 Lira'sı "Ay nasıl güzel bir yağ öyle, bayıldık, öldük, bittik" şeklinde paylaşımlar yapacak olan fenomenler zincirine ayrıldı, masraf yazıldı. Arada yine 'afaki' bir kar kalır. 'Yapana helal olsun' diyebiliyor muyuz, bence diyemiyoruz, ben diyemiyorum,  kimse de demez. 

Akıllı alıcılar bu tuzaklara zaten genel olarak düşmüyorlar. İnceliyorlar, düşünüyorlar, litre fiyatının olması gerekeni artık ne ise damak tadına göre biraz üstünden veya biraz altından satın alıyorlar. Şuurlu düşünüyorlar, algı nedir, manipülasyon nedir biliyorlar. Size bunu yazmayı bile ayıp sayarım, hatta çevreniz de öyledir eminim fakat onların da bunu bir halka genişletmesini bence teşvik edin derim. Çünkü bu konu "Şu fenomen çocuğuna şunu yediriyormuş, o halde ben de koşup kazık yiyeyim" denkleminin ötesine geçiyor. 

Zincirleme bir reaksiyon doğuruyor. Şöyle.  - Bal kısmına geri döneceğim. - 

Bizim ballar Kars, Ardahan ve (gidip görmezseniz çok şey kaçıracağınız bir coğrafya olan) Posof çizgisinde elde ediliyor. Burası benim memleketimdir, sanayisi filan yoktur, garibanlığı ile babamın pek çok romanına konu olmuştur, fakat o garibanlığın bir güzel getirisi de olmuştur... Burası memleketin en temiz bölgesidir. Rakım 2.000 üzeri, yanıbaşında ormanlar, Gürcistan, arılar bu yaban flora içinde uçar ve pırıl pırıl bal yaparlar. Biz ise bu eşsiz balı senelerdir aklı başında bir fiyat ile satmaya çalışırken iki tür marketing ile savaşırız. 

Birincisi, yukarıda anlattığım o havalı ambalaj, vıcık vıcık PR, keten torba vesaire pazarlaması. Bir de üzerine internetten üç dakikada üç tanesi alınıp ambalajlara basılan Üstün Lezzet ödülleri, ne bileyim Çekoslovak Bal Meraklıları Yarışması birincilikleri... Bütün bunlar birleşince "E diyorlar, hakkımız",  yarı değerimizdeki balın fiyatını beş ile çarpıyorlar ve hop... "E canım onlar kaliteli ki fiyatları kol gibi",  "Sizinki niye ucuz, yoksa sahte mi?" durumu oluşuyor. 

Bunu izah edebiliyoruz, bazen edemiyoruz, artık bir yerde bizim de ruhlarımız daralıyor. Şeytan diyor bas üç tane lezzet yıldızı sen de ambalajın üzerine, iki de fenomen ajansı... Bütün Insta-momlar çocuğunun ağzına senin balı sokar gibi yapsın, fiyatı da çarp üç ile, 'premium' bal olsun böylece. Fakat bu yol benim yolum değil işte. Kamera karşısında şaklabanlık yaparak ürün satmayı nasıl hayal edemiyorsam bunu da edemiyorum. Şükür diyeyim. 

İkincisi tabii daha feci... Piyasada, standardın çok altında, elde - çöpte - depoda kalmış atık değerindeki balları toplamak, sonra sanayi mikseri ile çırpıp asırların gerçek beyaz balının adi çakması olarak satmak gibi türlü çeşitli formüller işliyor. Bunlar dağı taşı asla rekabet edilemeyecek fiyatlar ile dolduruyor, neticede balcılık bitme noktasına geliyor. Bitmiyor tabii. Bunlarla rekabet edemeyen arıcılar kovanlarına basıyorlar glikozu, üç kilo alacak iken beş alıyorlar. Sonra herkes mutlu... ?!

(Diğer balları zaten arılar bile yapmıyor ki ben o konuya girmek dahi istemiyorum.)

Hangi fiyat gerçek..? Kimse artık bunu anlamıyor. Dahası hangi ürünler gerçek..? Bu da öyle bir hale geldi ki bırakın alıcıları, bunların alımını satımını yapanlar bile cevabı bilmiyor. Bilemezler de. "Üreticileri bulun, üreticileri görün" diye diye dilimde boşa tüy bitmedi. :)  

Son bir örnek verip bu konuyu kapatsam belki de iyi ederim. Ne zaman bunlara girsem sektördeki sevgi dolu üreticiler / tüccarlar vesaire yedi göbek bir elden "Dur sana neler edeceğiz" moduna girip CİMER kilitliyor. Geçen hafta fiyat konusunu yazdım, üç gün geçmedi çiftliğe gelen denetimler, dükkanlara gelen denetimler filan... görevli memurlara çayı bardakla değil semaver ile çıkarır hale geldik. Eksiğimiz yok Allahtan ama yorulduk, yıprandık, bir nokta geldi bezdik.  

Siyez. Kastamonu'dan, hakiki topraklarından, o toprakların da en eski ve en düzgün üreticisinden alıyoruz bunu senelerdir. Çok beğeniliyor, öyle ki artık "Siyez poğaça da yapın" teklifleri ısrar haline geldi. Fakat burada şöyle bir sorun çıkıyor: "Siyez poğaça yapın, yani şundan.. " diye bize gönderilen fotoğraflardaki poğaça esmer ve hatta kakao renginde. ???

Yoğurduk, pişirdik, bizimki kırmızımsı bir renkte çıkıyor çıkmasına da... Gelen fotoğraftaki poğaçanın yanında epey akça pakça duruyor. Nasıl oluyor, neyi yapamadık filan derken işin içinden çıkamadık, üretici ile konuştum dün. "Abi sende böyle çikolata gibi esmer renkte ayrı bir siyez cinsi var mı?" diye. Öyle bir şeyin olmadığını söyledi tabii. Niye sordun dedi, öylesine...  

Algıyı hoş tutmak için, yani biz farklıyız bakın çok doğalız algısı için bu poğaçalara gıda boyası eklendiğini, özetle mamulün boyandığını siz anlıyorsunuz anlamasına fakat bu saçmalık o kadar yaygın hale gelmiş ki kime nasıl anlatacaksınız? "Siyez unlu poğaça yap bize" diyenin karşısına siyez unlu pırıl pırıl kurabiyeyi koyduğumuz an biliyoruz ki "Bu ürün sahte. Ben bunun gerçeğini biliyorum. Esmer oluyor. Fiyatı da zaten bu kadar ucuz olamaz" diye şikayetler gelecek. "Ya sabır". Ne diyoruz, onu diyoruz artık. 

Kim olduğumuzu defalarca anlatmak zorundayız. Günümüzün gıda dinamikleri içindeki rüzgarlara direnince zorunluluk da maalesef bu yönde... Ya da kim olmadığımızı anlatmak zorundayız yeniden ve yeniden. Bazen her üründe. Bunların ikisi de yoruyor. İkisi de  üzüyor. Sektörün düzgün şekillenmesi gerekiyor ve burada da seçici, farkında, bilinçli alıcılar haricinde hiçbir kriter bulunmuyor. 

Çoğalmalarını dilerim.  

Velhasılı kelam böyle... Şahane havada şahane bir hafta sonu diliyorum

Yorumlar
Kalan Karakter 800