Tasarruf, tüketim ve kumbaralarım!
Çocukluk hayallerimi süsleyen nesnelerden biri de kumbaralarımdı. O zamanlar tasarruflu olmak bir erdemdi. Aslında bizim kuşağımız ‘taşıyıcı’ (transport) kuşaktır.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlÇocukluk hayallerimi süsleyen nesnelerden biri de kumbaralarımdı. O zamanlar tasarruflu olmak bir erdemdi. Aslında bizim kuşağımız ‘taşıyıcı’ (transport) kuşaktır. Bizim kuşağımız hemen II. Dünya Savaşı sonrasında dünyaya gelen ilk kuşaktır. Biz ve bizden hemen sonraki kuşaklar, aslında İnsanlığı tükenmişlikten var olmaya ve varsıllığa taşıyan kuşaklar oldu. Bu dünyada da böyleydi!
Bu yüzden tasarruflu olmalıydık. Esasen yaşadığımız bir ironiydi; harp sonrası çocukları olarak yoksulluk ve yoksunluk içinde olurken, eşyanın tabiatına aykırı gibi görünse de tasarruflu olmak bir erdemdi. Yoksulluk ve tasarruf bir arada yaşanıyordu. Ayakkabılarımız pençeli, pantolonlarımız yamalı olurdu. Yemeğimizi paylaşır, ekmeğimizi katık ederdik. Okulda defter ve kalemlerimizi tasarruflu kullanır ve hatta delikli kuruşlardan oluşan cep harçlıklarımızın bir kısmını kumbaralarımıza atarak tasarruf ederdik. Öğretmenlerimiz; tasarrufun ve tasarruflu olmanın erdemleri konusunda bizleri eğitirlerdi; örneğin, “Ak akçe kara gün içindir.” “Damlaya damlaya göl olur.”, “İşten artmaz dişten artar.” atasözleri bugün hala kafamda ve yüreğimde yer etmiş ve kutsalı olan sözlerdir.
Genelde hemen her çocuğun bir kumbarası olurdu. Kumbaralarımız renkli, boyalı, küçük teneke kutulardı ve birikimlerimizi korurdu. Pazar yerlerinde ve bakkallarda satılırdı. Renkli dokularıyla hayallerimizi süsler, muhafazalı sağlam yapılarıyla bize güven verirlerdi. Harçlıklarımızdan kurtardıklarımızı bu kutulara atardık. Kumbaralarımız giderek dolar, tınlaması değişir, pes ve tok bir ses kumbaranın dolduğunu müjdelerdi. Ara sıra kumbaralarımızı sarsalayarak paraların çıkardığı sesleri dinler; “Benimki daha ağır, daha dolu” diyerek sevinirdik.
Çocukluğumda birçok kumbaram olmuştu. Genelde, bütün oyuncaklarımı yaptığım gibi, kumbaralarımı da tahtadan kendim yapardım. Bugün hala ellerim ve parmaklarım bu izleri taşır. Kumbaraların en güçlüsü, en fiyakalısı ve en güvenli olanı milli ve güçlü bir bankanın krom-çelikten yaptırdığı paslanmaz kumbaralardı. Bu kumbaraların gerek biçimi gerekse güçlü ve güvenli görünüşü beni büyülerdi.
Ancak buna sahip olmak için bankada ‘kumbara hesabı’ açtırmak gerekiyordu. Bu konuda annemi birçok kez zorladığımı anımsıyorum. Bir gün tahta kumbaramı boşaltıp, içinde- kilerini annemin gözleri önüne serdim. Birlikte bankanın yolunu tuttuk. Veznedar amca paraları bez torbadan çıkarıp saydı. Sonrasında bize bir hesap cüzdanı ve bir de bana o düşlerimdeki kumbarayı verdi, dünyalar benim olmuştu! Bu şekilde daha keyifli ve güvenli hale gelen bu birikimler okul zamanı deftere kitaba dönüşür ya da zorlu kış günlerinin güvenli limanı olurdu.
Günümüz çocukları, bizim çocukluğumuza kıyasla oldukça varsıl ve varlıklı sayılırlar. Ancak bizler gibi tasarruf alışkanlıkları pek yok. Genelde ‘yeni-dünyanın’ tüketim ehli çocuklarıdır. Para biriktirmenin, tasarruf etmenin ne demek olduğunu ve erdemini pek bilmiyorlar. Ne yazık ki, bu konuda ailelerin ve okulların özel bir gayreti de yok. Çocuklar kumbaraları tasarruf amaçlı olmaktan çok görsel (tüketime yönelik) amaçlı olarak kullanmaktadır.
Pek normal olmasa da bu durumu olağan karşılamak gerek. Köprülerin altından çok sular aktı, devir değişti. Günümüzde tüketim amaç oldu. Tasarruf anlayışı ise modası geçmiş tozlu topraklı bir yaşam biçimi olarak çok eskilerde kaldı. Bu yüzden ortalıkta tasarrufa susamış pek insan kalmadı. İnsanlar borçlanmak, kredi kullanmak suretiyle geleceklerini bile tüketir oldular.
Esasen tasarruf etmek ya da tasarruflu yaşamak bir sosyo-ekonomik kültürün türevidir. Çocukluğumuzda varlıklı değildik ama tasarruf yapabiliyorduk. Bugün ise insanlar daha varsıl oldukları halde tüketimi ve hatta israfı yeğliyorlar. Sonuçta, dünyayı sarmalamış bir ekonomik sistem içinde insanların doğal davranışı bu olmaktadır.
Sonuç olarak, tasarrufun gelirle pek ilgisi yok. Tasarruf etmek ve tasarruflu olmak bir sosyo-ekonomik kültürün türevidir ve toplumdaki değerlerle ilgilidir. Yaşım itibariyle ben her iki çocukluğu da yaşadım. “Hangisi?” derseniz, özlemli duygular bir yana, ben tasarruf etmek ve tasarruflu yaşamaktan yana olurum.
Çünkü:
- Tasarruf eden çocuklar daha sorumlu ve tutarlı olurlar. Tüketimle biçimlenmiş olan çocuklar ise hiçbir şeyin değerini bilmez, zor tatmin olurlar.
- Tasarruf etmek ve tasarruflu yaşamak insanı daha güçlü ve güvenli kılar.
- Bu şekildeki bir yaşam insanın doğasına daha uygundur. Çünkü onun güçlü ve güvenli olması bir varoluş gerekirliğidir.
- Doğada birçok canlı bu şekilde yaşar. Yiyeceğinin fazlasını ya da bir kısmını daha sonraki zor günleri için saklar ya da toprağa gömer.
- Tasarruf özgürlük demektir; İnsanı bağımsız ve özgür kılar.
- Tüketim ise bitirmek, tüketmek, yok etmek demektir. İnsanı bağımlı ve muhtaç hale düşürür.
- Şuursuzca bir tüketim bizi esarete götürür; kendimize ait olmayanı da kendimizinkiyle birlikte tüketir, başkalarına bağımlı hale getirir.
- Tasarrufun bir anlamı da irade gücünü kullanabilmektir. Tasarruf ettiğinizde kendinizi idare ediyor, yönetebiliyorsunuz demektir.
- Tasarrufta yöneten siz olursunuz. Tüketimdeyse yönetilirsiniz. Başkalarına boğazınızdan bağlanmış olursunuz.
- Tasarrufu cimrilikle karıştırmak doğru olmaz. Tasarruf uğruna cimrilik en az israf kadar zararlıdır.
- Ancak bu konuda orta yol aklın yoludur. Gerçek ihtiyaçlarımızı bilerek, tanımlayarak ve tasarruflu davranarak tüketmek rasyonel ve doğru olanıdır.
Nihayet, tasarrufun hayat kurtaran, insanı özgür kılan yanını tarihi bir hikâyecikle de anlatmak isterim:
Kadim Babil’de bir Yargıç, borcunu ödemeyen bir insanı yargılar ve ona şu cezayı verir;
“Suçlu bundan böyle hayatının sonuna kadar kazandığı her paranın ‘yüzde on ’unu kazanmadım diyerek bir kenara ayırıp tasarruf edecek ve bununla bütün borçlarını ödeyecektir.”
Cezası tasarruf etmek olan kişi kısa zaman içinde bütün borçlarını ödediği gibi toplumun güvenli ve zengin bir kişisi de olur.
Mart 2022 - Acıbadem
Yazmak Üstüne! Yazmak nedir? Neden yazma gereksinimi duyar ki insan? İşte gelip geçiyor günler, bir yerlerde de bitecek bu serüven. Ancak yazılan kalacak!