Kalbinin hazinesidir biriktirdiğin anılar

Ne derece doğrudur bilmem ya da herkesin geçmişinde yaşadıklarına göre de değişebilir, araştırmalara göre çoğu insanlar hayatlarının en önemli anılarını 25 yaşına geldiğinde oluştururmuş...

Doğruluk payı yüksek de olabilir, zira biz Sarıyerli gençlik, çocukluk, okul arkadaşları grubumuz her Çarşamba öğlen toplantılarımızda genelde lise, üniversite yaş gruplarımızdan kalan anıları anlatır, o gençlik yıllarımızı yaşamış oluruz. New Hampshire Üniversitesi yaptığı bir araştırmada yaşlı yetişkinlerden hayat hikayelerini anlatmalarını istemiş. Yetişkinlerin hafızalarındaki yaşam anıları, çoğunlukla, lise günleri, üniversiteye gidiş, ilk iş, erkeklerin askerlik çağı deneyimleri, ilk flörtleri, ilk evliliğe giden yoldaki yaşananlar, ilk işleri olmuş.

Yaşanmışlıklarından damıttıkların, sana gençlik yıllarını çağrıştıran olaylar anılarını anlatma ihtiyacı verir, hani anlatırken yaşarsın ya o anlarını. Nazım Hikmet, Karlı Kayın şiirinde der ki, “Memleket mi yıldızlar mı gençliğim mi daha uzak” Hayatının akışında uzak diyarlardasındır, memleket uzaktır, sıla hasreti yanar içinde ama kavuşma umudun hep seninledir. Ay’a ayak basan, Mars’a giden insanlık bir gün yıldızlara da gidebilecektir. Ya gençlik, evet gençliğimiz asla ulaşılamayacak, o zaman tek yol anılardan geçmekte, hazin de olsa öyle. O zaman gençlik günlerinden başlamalısın biriktirmeye anılarını, dostlarını, sevdalarını. Ve devam etmelisin biriktirmeye yepyeni anılarını dostlularını, severek insanları, doğanın canlılarını, yaratarak ülkeni ve dünyayı bol bol gezme imkanlarını.

Sarıyerli gençliğimin dışında yaklaşık yarım asırlık denizcilik camiasında da biriktirdiğim anılar ve sevgi dolu dostluklar, birlikte paylaştığım dost ve aile meclislerindeki sohbetler ki doyulmaz tadına, gerçekten çok ama çok değerli.

Sadece çalışanların katılabildiği geleneksel parti

Bugünlerde anılar beni ne hikmetse Hollanda günlerime götürmekte. 1972-73 yıllarında Rotterdam şehrindeki denizcilik alanında stajyer olarak bulunduğum günlerime… Hayalime St.Petersburg benzeri uzun beyaz gecelerin hüküm sürdüğü yaz günleri, sabahın bir türlü aydınlatamadığı kış günleri, insanları, ilişkileri, yaşam tarzları ile…

Hollanda insanının insani ilişkileri, edindiğim onlarca denizci dostlarım, çeşitli ülkelere mensup gemiler ve personeli ve de en iyi arkadaşım, iki yaşlarındaki kızım Özlem ile paylaştıklarım, annesinden kaçamakla yaşadığımız evin giriş katındaki Kaketoe Bar günlerimiz, parklarında gezmelerimiz ve unutamadığım bazı anekdotlarımız, bir başka yazımda umarım bunları da anlatırım…

Bir yılımı geçirdiğim Anthony Veder & co. liman gemi acenteliğe ve benzer faaliyetleri olan birkaç şirketin bir arada bulunduğu özel bir binada ve güzel bir konumda. İstanbul’dan ilk gelişimde beni karşılayan ve bir sene karşılıklı oturduğumuz müdür pencere yanındaki masayı bana tahsis ettiklerini söyleyerek buyur ederken “Manzaranız güzel siz bol bol dışarı bakınız, içeri ile ilgilenmeseniz de olur.” demişti esprili bir şekilde. Üç katlı binayı gezdirirken önünde muhasebe yazan odaya gelince “Burası sizin ilgi alanınız dışında, geçelim.” demişti.

Öyle ya, adam haklıydı, hemen her gün limanda en az bir iki gemisi bulunan, dünya çapında ticaret gemisi olan bir şirketin, D.B.Deniz Nakliyatı TAŞ (DBCARGO) temsilcisi idim, her ne kadar stajyer adı ile orada bulunsam da. Gemi ve liman acenteliğinin kendine has çok farklı özellikleri bulunur. İstenmez başkaları giriversin özelliklerine.

Her gün gittim ofise, öncelikle arkadaşlık tesis ettim, bunda benim, onlara göre, daha iyi briç oynamamda etkili olmuştu. Kare eksikliğinde partneri olmamı isteyen de çok olurdu, hatta tatil günlerinde evlerine bile davet ettikleri olmuştu.

Binbir yaşanmışlıkların arasında daha ilk günden dikkatimi çekmişti  bir olay. Müdür yerinden kalktı, genç bir kadın çalışanın yanına gitti, elinde bir evrak, belli ki bir şey soracak ya da talimat verecek çalışana, o ara kadın telefonda arkadaşı olduğu aşikar biri ile görüşüyor, kahkahaları havada uçuşuyor, adam konuşmasının bitişini ayakta sessizce beklemişti. Niye mi dikkatimi çekmişti, kamuda çalışırken, müdür ya da benzeri geldiğinde telefonla görüşüyorsan ya bırak telefonu diye bir ses duyarsın ya da görürsen geldiğini telefondakine ben seni sonra ararım dersin de ondan.

Şirket 6 ayda bir büyük yemekli içkili davet verirmiş, bana da kısmet oldu. Bir gelenekleri olduğu iletildi bana “Her çalışan tek gelecek, ofis dışından hiç kimse gelemez.” Biz de böyle bir şey hiç yaşamamıştım, her çalışan yanında eşini ya da uygun göreceği birini getirir yemekli toplantılara ve çalışanlar dışında gelenler yabancı olduğundan biraz resmi ortamda geçer toplantılar. 

Rotterdam şirket gecesinde sadece çalışanların bulunduğu ambiyanslı bir mekan, son derece samimi ortam, espriler, eğlenceler, danslar, sınırsız yeme içme. O gece partiden çıktığımda her zaman her yere giderken kullandığım bisikletimi nereye koyduğumu ara ara bulamamış, ertesi günü aramaya devam etmiştim. Eve nasıl gittiğimi de hiç hatırlamıyorum, sanırım bir taksi bulmuşumdur.

Benden kaleci olursa

Yüzlerce geminin aynı anda rıhtımlarını doldurduğu gemi personelinin çalışma zamanları dışında en çok yaptıkları şehir merkezine inip gezmek ve alışveriş yapmak. Geceleri ise dışarı çıkanlar genelde eğlenebilecekleri yerlere gider. 

Rotterdam’da o zamanlar bile kısmen ışıklandırmalı çim futbol sahaları, az sayıda da olsa seyirciler için tribünler vardı. Bir şekilde gemiler arasında tertiplenen futbol turnuvasına, o anda limanda bulunan iki DBCargo gemisinden karma takım kurarak  iştirak ettirme şansını yakalamıştım. Finale kadar gelmişti bizimkiler de final maçı için kalecisiz kalmışlardı. Israrlara dayanamayıp kaleye geçtim. Norveç bayraklı geminin seyircisi çoktu, özellikle kadınların tezahüratları inanılmazdı. Demek ki bu seferinde eşlerini de yanlarına almış olmalıydı gemi personeli.    

Kazanana tertip komitesi bir esprili hediye de hazırlamıştı. Bütün gerekli kıyafetleri de onlar temin ediyordu, soyunma odaları bile vardı.

Maç sonlara yaklaşırken durum 1-1. Norveç korner kazandı, top havada kaleye doğru süzülürken önümdeki oyunca ne hikmetse öne eğildi, nedense aynı anda ben de eğildim, bir başka Norveçli geldi vurdu kafayı, gol ve biz 2-1 yenilerek kupayı (!) sayemde kaybetmiş olduk… 

Bugünlük bu kadar. Sevgi ile sağlıcakla kalın.


17 Temmuz 2022

Heybeliada

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Cemal Çalımer
Ben de bu aniversery lerden birine katılmıştım. kutlama bir gemide yapılmıştı. O gece bol bol dans etmiştim genel müdür dansı insanlara çay kahve servisi yapan bir bayanla açmıştı güzel gunlerdi