Kadın! (Güç ve Sevgi)
Hikâye, Yahudi Mitolojisi’nden esinlenerek kaleme alınmıştır...
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone Ol8 Mart Dünya Kadınlar Günü
(8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle aşağıdaki Şiir ve Hikâye Kadınlarımıza armağan edilmiştir.)
Günün Şiiri:
Senede Bir Gün
Sadece senede bir gün, yeterli midir?
Ana olmuş, Bacı olmuş, Eş-Sevgili olmuş
bu insanlara.
İnsanın insan olması yolunda;
verilen Emeğin, akıtılan Terin, katlanılan Özverinin
çilekeş ve yorulmaz ırgatlarıdır onlar!
Tek bir güne sığar mı bütün bunlar?
Ama kadın kalbi bu!
Bir ekersin bin biter…
Bu da tüm insanlığa yeter!
C. Çalımer
Günün Hikâyesi:
(Hikâye, Yahudi Mitolojisi’nden esinlenerek kaleme alınmıştır)
Kadın! (Güç ve Sevgi)
Tania, kucağında Alina’yla birlikte göğe yükselirken, bütün bu olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Aşağıda hunharca işlenen cinayet gözlerinin önünden gitmiyor, hıçkırarak ağlıyordu. Gözyaşlarıyla ıslanan Alina’nın başını şefkatle okşayıp, öperek onu bağrına bastırıyordu.
Tania, Alina’yı ‘Sevgi Evine’ taşıdı. Burası; Alina gibi, Yeryüzünde insanların hışmına ve acımasızlığına uğramış, bebek ve çocukların ‘İyileştirme’ Merkeziydi. Bu bebekler ve çocukların hemen hepsi, bir korku, bir sarsıntı yaşıyorlardı. İçlerinde; akıl almaz savaşlarda hunharca katledilenlerden, ortalık yere bırakılanlara, çöp tenekelerine, denize atılanlara, toprağa, betona gömülenlere ya da sobalarda, fırınlarda yakılanlara kadar çeşitli şekillerde heder edilen çocuklardı bunlar. Burada; Tania gibi, görevlilerin şefkatli kollarında iyileştiriliyor, yeniden sevgi ve güzelliklerine kavuşturuluyorlardı. Işıklar ve güzellikler içereydi burası, sevgiyle yaşanıyordu burada!
Tania son olaydan çok etkilenmişti; Alina, annesinin karnında bir su torbasının içindeydi ve babası tarafından annesiyle birlikte bıçaklanmıştı. Tania, kadına ve çocuklara karşı yapılan bu şiddet ve katliama akıl erdiremiyor; bütün bu çirkinlikler, sevgiden ibaret olan yüreğinde bir burgu gibi çalışıyordu. Kaba ve hayvani bir güçle donatılmış olan Erkek cins bu denli cahil ve acımasız olabilir miydi? Kadınlar ve çocuklar mezara giderken erkekler, hindiler gibi kabararak, ortalık yerde geziyorlardı.
Tania, bu son olay nedeniyle kendisine bilgi vermek üzere, Caelia’la yüz yüze görüşmek istiyordu. Esasen bütün bu olgular Caelia’nın malumuydu; aralarında, sevginin oluşturduğu bir telepatik bir bağ vardı. Caelia, Evrensel bir toplantıdan henüz gelmiş, özel dairesinde dinleniyordu. Buna rağmen Tania’nın isteğini sevgiyle onayladı ve onu büyük salonda karşıladı. Burası; ışıktan sütunların çevrelediği geniş bir mekândı ve bulundukları Gökadanın her bir yanını görüyordu. Gökadanın her bir tarafında ışık koridorları halinde yıldız kümeleri yer alıyor, bunların ötesinde içlerinde milyarlarca yıldızı barındıran diğer gökadalar uzanıyordu.
Caelia, “Gel sevgili Tania!” diyerek söze başladı.
“İçinde bulunduğun durumu anlıyor ve çektiğin acıyı algılıyorum. Sevgi de budur esasen; katlanmak, acı çekmektir ve her şeye rağmen yine sevebilmektir! Sevgi, etrafındaki kötülük ve çirkinlikler dâhil olmak üzere, hemen her olumsuzluğu kendi içinde ergitip dönüştürerek yeniden doğan Tanrısal bir yüceliktir. Bu yüzden insanlar ne kadar zalim ne kadar acımasız olurlarsa olsunlar, bizler yine de bu sevgi ve güzellikleri onlara taşıyacağız. Onların bu çirkinliklerini ve bu cahilliklerini sevgi içinde ergiteceğiz! Bu uğurda Alina’lar; durmadan ve yılmadan insanlara sevgiyi ve güzellikleri taşıyacaktır. Bebekler ve çocuklar; sevgi, güzellik ve muhabbet yoğun varlıklardır; İnsanlardaki acımasızlığı, gaddarlığı ve katılığı ancak Alina’lar yumuşatabilmektedirler.”
Caelia, derin bir nefeslenmeden sonra, “Ah sevgli Tania, insanları sorma bana!” diyerek konuşmasını sürdürdü;
“İnsanlık binlerce yıldır idraksiz, acımasız kaba bir gücün cenderesi altındadır ve bundan güçsüzler, kadınlar, çocuklar büyük zarar görmektedirler. Tarih boyunca; kadının karşı karşıya kaldığı mezalim, zulmet, aşağılanma, yok sayılma bu şuursuzluğun, bu idraksizliğin bir sonucudur.
Cennetteki Asıllar
Asıl Kadın Lilith
Esasen, bugün dünyada yaşayan kadınlı erkekli bütün insanlar; Ulu Yaratan’ın, sevgi üzere yarattığı ‘asıl İnsan’ın, isyankâr ve günahkâr suretleridir. Bu yüzden gaddar, zalim ve cahildirler. Ulu Yaratan, ilk önce erkek ve kadını eşit olarak yarattı ve kendisinden üfleyip, onları birer sevgili yaparak Cennetine koydu. Bugün onlar Yedinci Evrendeki Cennetlerinde ruh halinde sevgi ve aşk içre yaşamaktadırlar. Dünyadaki suretleri ise meşakkat içinde sınırlı bir ömür sürerler. Bu sınırlı süre içinde sevgi ve güzelliği yakalayanlar, Cennetteki ruhlarına kavuşurlar ve sonsuzluğa erişirler. Başarılı olamayanlar; çeşitli suret ve meşakkatler içinde tekrar deneyimleşirler, ta ki sevginin ve güzelliğin idrakine varıncaya dek.”
Tania, Caelia’yı soluk almadan dinliyor, Caelia’da soluksuz konuşmaya devam ediyordu:
“Adem’in ruh üflenmeden önceki kilden yapılmış sureti Golem seviyesindeydi ve bunun ruhu yoktu. Zekâları düşüktü. Kaba gücü vardı ve ayak işlerinde getir götüre yararlardı. Havva ise Lilith’in suretiydi ve Golem’in kilinden yapılmıştı Golem ve Havva bu Meşakkat Dünyasında; cennetteki esas ruhlarına kavuşmak için sınav verecek, böylece yaratılış sebebi olan sevginin idrakine varmış olacaklardı.
Golem ve Havva
Meşakkat Dünyası
Meşakkat Dünyası, bildiğin gibi, birinci evrende bulunan Samanyolu Gökadasının ücra bir köşesinde yer alan Dünya adlı küçük bir gezegendi. Golem ve Havva burada meşakkat içinde ekmeklerini taştan çıkartarak yaşayacaklardı. Vahşi bir doğanın içinde ve yine vahşi canlılar arasında pek de güvenli olmayan lâbirentlerde yaşam sürdüreceklerdi. Golem yapı olarak daha güçlü ve kuvvetliydi ancak hödüğün de tekiydi. Kafası fazla çalışmıyor ama kaldırıp koparmayı iyi beceriyordu. Havva ise Golem’in kilinden yapılmış olmasına rağmen Lilith’in yaratılışından çok şey almıştı. Kararlı ve kişilikliydi. Golem’e kıyasla daha zekiydi. Sevgiye, şefkate daha meyyaldi. Yapısı daha estetik ve daha sanatsaldı. Golem, Havva’yı anlaşılmaz bulurken, ilişkilerinde güç üstünlüğünü ortaya koyarak her zaman ön planda olmak, her koşulda ona uyum sağlamasını isterdi. Havva, Golem’in her isteğine boyun eğmez, sürekli kavga ederlerdi. Gerek günlük, gerekse cinsel yaşamlarında; Golem, her şeyi kontrolü altında tutmakta ısrar ederken, Havva, bu isteklerin tümüne karşı çıkar; ikisinin de eşit şartlarda yaratıldıklarını, bu nedenle eşit şartlarda yaşamaları gerektiğini savunurdu. Golem’den nefret eder, onu terk etmeye karar verirdi. Bu yüzden bu çift hiçbir zaman huzuru yakalayamadı.”
Caelia, insanlar adına duyduğu acıyı yutkunarak, “Ah sevgili Tania!” deyip yeniden devam etti;
“Bildiğin gibi bizim cinsiyetimiz yok! Ama erkek ve dişi olarak yaratılan ve bizden üstün kılınan, insanoğlunun kaba ve güçlü erkeğinin (Golem); nahif, ancak daha zeki, daha sanatsal ve müşfik yaratılışlı kadın cinsini binlerce yıldır istismar ettiği ve kullandığı bir gerçektir. Kadın bütün tarih boyunca ve bütün insan topluluklarında istismar edildi, kullanıldı alınıp satıldı işkence ve mezalim gördü. Eski Babil’de, Asur’da, Persiya’da, Yahudiye’de, Eski Mısır’da, Arabistan’da ve Eski Yunan’da kadın hep ikinci, üçüncü sınıf insan oldu. Alınıp satılır bir meta, erkek cinsin kölesi, cariyesi, kuması ve zevk aracı oldu. Arabistan’da kız çocuklar tanrıların cezası, gazabı olarak görüldü ve diri diri toprağa gömüldü. Yahudiye’de ‘recm’ cezası sadece kadınlara uygulanıyordu. Erkek boşayabiliyor, kadına bu hak verilmiyordu. Hatta eski Yunan’da Aristoteles bile doğada geçerli olan güç anlayışını esas alıyor. Erkek güçlü olduğu için kadını onun yönetmesi gerektiğini söylüyordu. Platon’un; “Kadınlar, devlet yönetiminde yer almalıdır!” önermesi ise onun platonik eseri olan Devlet adlı kitabının tozlu sayfalarında kaldı. Budizm’in kurucusu Buda bile; ilk başlarda kadınları dinine kabul etmedi. Güç anlayışı insanlar arsında bugün hala geçerlidir. Dünyanın ve insanlığın bugünkü acınası durumu; bu ‘güç paradigmasının’(değer yargısı) bir sonucudur ve güce tapan, kafası çalışmayan Golemin eseridir. Kadın ve çocuklar ancak bu uğursuz güç anlayışının yerini ‘sevgi ve paylaşım’ anlayışı aldığında kurtulabilecek ve Dünyanın yüzü bir başka olacaktır!”
Caelia, “Ahh! Sevgili Güzel Tania! Oysa bir bilsen, bir tanıyabilsen kadını!” diyerek, bilgi aktarımını sürdürdü
“Kadın neyin içine girer de onu kendisi gibi güzel, tatlı, çekici ve yaşam dolu yapmaz! Dünyanın en nadide taşları, en değerli mücevherleri ve en güzel ipek giysileri onun yuvarlak kıvrımlardan oluşan bedeni, insanı erişim bağına taşıyan gerdanı, ince narin bir kadehi andıran elleri ve kalem parmakları olmadıkça hiçbir anlam taşımaz. Bütün bunlara anlam kazandıran kadındır! Tanrı, insana kendinden üfledi ve sonra kadını yarattı! Yaşamı, sevgiyi, aşkı, güzelliği, çekiciliği ve estetiği ona verdi. Kadın olmasaydı; ne sanat, ne edebiyat, ne aşk olurdu! Böylece, Kadın katlanılmazı katlanılır, yaşanılmazı yaşanılır kıldı. Yuvayı yapan her daim dişi kuş oldu. Ancak İçinde kadın olduğu için katlanılabilindi bu sefil dünyaya! Bir an için kadınların olmadığı bir dünya düşün sevgili Tania! Ne kadar karanlık, kasvetli, katlanılmaz olurdu Dünya! Yaşamı anlamlı ve katlanılır kılan kadınlar oldu ve bu konuda hep yalnız bırakıldı!
Kadına cinsi latif de denir; tadı, lezzeti, zarafeti çağrıştırır. Kadının eli değmesin bir şeye; bu tadı, bu lezzeti, bu zarafeti hemen hissedersiniz. Kadın elinden çıkan yemek farklıdır. Kadın elinin değdiği ev farklıdır. Kadın elinin okşadığı çocuğun başı farklıdır. Kadının bebekliği, çocukluğu ve genç kızlığı bile farklıdır; sevgi ve şefkatle doludur; anne, baba ve kardeşlerini o arayıp sorar, babası yaşlı Golemin sırtını o örter, başının altına yastığını o koyar ve onlar için ağlanacaksa o ağlar!
Tanrı çocuğu kadına teslim etmiştir! Kadından süt emmeseydi erkekler daha hödük ve daha vahşi olurlardı! Tarih Golemin şuursuzluğu, kini, nefreti, tutkuları ve aptallıklarıyla doludur. İnsanlık bunlardan çekmiştir. Özellikle de kadınlar ve çocuklar! Onların çığlıkları, bugün bile bütün evrenlerin sonsuzluklarında yankılanmaktadır.
Kadınlar tarafından yönetilseydi dünya inan bu gün bir başka olurdu sevgili Tania! Tıpkı kadın elinin değdiği şeyler gibi; başta dokuz ay karnında taşıdığı, sütünü emzirdiği insan yavrusunun savaşlarda yitip, yok olmasına izin vermezdi. Dünya daha insancıl ve daha barışçıl motiflerle dokunurdu; sevgi ve şefkat daha belirleyici olurdu.
Sınırsız Güç anlayışının kudurganlığı, çevresini ve doğasını da tüketti insanlığın. İnsanlar bu anlayışın kör güdülenmesinde hüsranlarına koşuyorlar. Golem dünyayı kendisine benzetirken, ayaklarının üzerine dikelmek isteyen kadına fırsat vermemektedir! Onu hala eve kapatmakta, okutmamakta ve yönetime katmamaktadır!”
Caelia soluklanarak sevgili Tania deyip konuşmasını sürdürdü:
“Cinsiyetim olmadığı için şanslı sayıyorum kendimi! Bu iki cinsi de tarafsız bir gözle değerlendirebilmeme imkân tanıyor çünkü. Kadının sahip olduğu bu güzellikler ile Golem’in kaba-sabalığı ve acımasızlığını karşılaştırdığımda kadına bir başka saygı duyuyor ve insanlık adına üzülüyorum!”
Tania Cealia’nın bu bilgeliği ve duyarlılığı karşısında derin bir teessüre kapılmış, kadın ve çocukların çaresizliği nedeniyle ruhu karanlıklar içinde yitip gitmişti. Cealia Tania’yı bu ruh halinden çekip alacak ‘Kutlu Kararı’ Tania’ya duyurdu:
(İnsanı temsil ettiğini sanan erkeğe artık kurtuluş yok. Gelecek bin yıllarda onların hadsizliklerinin üstesinden gelecek KRALİÇE’LER hüküm sürecek.)
Böylesi bir senaryoya ne dersin Sevgili Tania?” diye sordu Cealia. Lilith aynen böyle bir senaryonun gerçekleşmesini istedi toplantıda. Tania, içindeki sızının bir an donduğunu duyumsadı ancak kafası karmakarışıktı, şöyle düşünüyordu:
“Bu bir ‘kısasa kısas’ hali değil miydi; bünyesinde öcü, kini, nefreti taşımıyor muydu? Ne fark ederdi ki, güç anlayışı el değiştirmiş olacaktı. Oysa insanlığın her türlü güç anlayışının üstüne çıkması gerekirdi. Asıl olan sevgi ve paylaşım anlayışının galebe çalması gerçekleşmeliydi. Her iki cinsin de bu değirmene aynı öz veriyle su taşımaları gerekirdi. Onların kurtuluşları birbirlerini heder etmede değil, sevgiyi keşfedip onun içinde yaşamalarındaydı. İnsanların, kolay ve kaba olanı değil; sabır, anlayış, uğraş ve emek isteyen sevgi anlayışını yüceltmeleri ve bunu güç anlayışının yerine geçirmeleri gerekmez miydi?”
Cealia, Müşvik bir sesle, ”Düşündüklerin ve algıladıkların çok doğru sevgili Tania!” dedi ve sözlerine devamla:
“Bütün toplantı boyunca esasen ‘İsa da, Lilith’in karşısına bu savla çıktı ve her şeye rağmen sevgi! Dedi. Çünkü o bunu yaşamı boyunca insanlara anlatmış ve göstermişti; insanlar onu çarmıha gerip, ona türlü işkenceler ve hakaretler ederken, o insanlar için Tanrıya yalvarıyordu; “Rabbim, onları affet, cahiller, bilmiyorlar” diyordu. Kendi acısından ziyade insanların acısını ve akıbetini düşünüyordu. O her iki acıyı da sevgiyle yenmeyi ve dindirmeyi bildi. Bu yüzden İsa, Yaratan’dan insanlar için yine sevgi istedi.”
Cealia bütün bunları anlatırken yüreği kabarıyordu. Doğru ve gerçek olan neydi?
“Doğru; hakkı teslim etmek, adil olmaktı; kısasa kısas, bu yüzden doğru olabilirdi ama güzel olamazdı. Güzellik neydi? Hakkı teslim etmekten de öte hakkı öncelemekti; karşıdakinin hakkını, kendi hakkının önüne geçirebilmekti; bu yüzden hak, istenmemeli, teslim edilmeliydi; Golem’in de öncelenmesi gereken bir yaşam hakkı vardı! Doğru ve güzel olan buydu; bu da İsa’nın dediği gibi, ancak sevgiyle olurdu. Şu halde sevgi; doğru ve adil olduğu kadar, güzelliği de içeriyordu. Uzun tartışmalardan sonra İsa’ın sevgi anlayışı, bütün evrenlerde yankı buldu ve karar verildi: İsa, ‘Sevgi’ için, yeryüzüne yeniden inecek.
Mart 2023, Acıbadem