İklim krizi ortam krizi!
En son 1994'te Kars'ta hava böyleydi. Arkasından da kış geldi. Geç geldi ve geç kalktı kar. Mevsim kaydı. Otun gelmesi gecikti filan da derken kıtlık denilebilecek bir duruma varıldı. Bu sene de böyle olacak gözüküyor.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlKars'ta, '29 Ekim Cumhuriyet Bayramı' diye bellenmiş bir tarih vardır. Bu tarih o saatten sonra bakılamayacak, dışarıda da olsa, kümeste de kalsa muhakkak donacak ve telef olacak kanatlılar için final tarihidir. Üzücüdür, sevimsizdir fakat hayatın da bir gerçeğidir. Besleyiciler bütün bölgeyi 5 ay boyunca kar kapatmadan önce kümes hayvanlarını tuzlayarak gömerler. Eksi 40'lara kadar inecek Şimal soğukları etleri korur. Doğu Anadolu'nun buzdolabı budur.
Büyükbaş ve küçükbaş hane halkı ile aynı duvarların içinde, birbirlerinin varlığı, soba - saman - tezek ve nefes ile ısınır gider. Dışarıya hiç çıkmadan bu beş aylık kışı hanede atlatırlar. Doğum olursa buzağı derhal evin salonuna alınır, sobanın önünde yaşatılır. Ahırda kalması bile hipotermi demek. Ayı yavrusu, tilki yavrusu, kurt yavrusu, pelikan veya kartal... Her sene biri ya da birkaçı denk gelir ve bunlar da ahırlara alınırlar. Ya bağlanırlar ya bir bölmeye kapatılırlar fakat dışarıda konulmazlar. Halk bilir ki yaşam mümkün değil o kışta.
Şimdi geleyim bu yıla.
Kars'ta kar sadece aralık ayında birkaç saat yağdı. Herkes çıktı, fotoğraflar çekti, "Aaa başladı" filan derken bu kar eridi ve bir daha yağmadı. Haftalardır hiç kapanmayan bir güneşimiz var. Meteorolojiye baktığınızda 2 derecelere kadar düştüğünü gösteriyor ancak işin aslı öyle değil. Sürekli tepede olan güneş bütün şehri ısıtıyor. Herkes üzerinde ince bir mont ile, hırka ile geziyor.
Sarıkamış'ta kar sıfır. Otelleri açamadılar. Duyduk ki Palandöken'de açmışlar fakat orada da suni karlama yapıyorlar.
Zonguldak 25 dereceye ulaştı geçen hafta. İçinden araba ile geçtik, klimayı açtık.
Nazilli yazdan farksız. Türkiye'nin en sıcak ilçesi olmalı. Kısa kollu ile geziliyor şu anda. Belki ince bir hırka, onu da biraz sabah, biraz da akşam giyip gün boyu elinizde taşıyorsunuz.
Antakya'da güneş öylesine çok ısıtıyor ki tarlalarda yaz fideleri canlandı, çatır çatır ürün döküyorlar.
Çeşme'de çiçeğini döken papatya çalısı bile yok. Millet plajlarda güneşleniyor.
İzmir böyle. Antalya'da denize girmek, yüzmek filan artık pek de sıradışı bulunmuyor.
Kavun - karpuz eksek büyür yani şu an. Bu durum korkutucu.
Kabak hala döküyor. Biber hala döküyor. Domates, çilek... her şey döküyor.
Korkuyor insan. Yalancı bahar pek çok yerde meyve ağaçlarının erken çiçek açmasına sebep oldu. Eğer soğuklar başladığında don yapar da meyveyi çiçekte iken dökerse ciddi bir sıkıntı başlayacak.
Buğdayda durum daha karışık. Ekini sulayacak kar dağlarda birikmez ise sonuç ağırlıklı ithalat olacak gibi gözüküyor. Uyarım şu olabilir; hububat, bakliyat, bunlar doldurulabilir. Bez keselere, eskimiş yastık kılıflarına koyup elinizde kırık defne yaprağı da varsa içlerine atın. Sonra da ucuzluk marketine gidin, bulabildiğiniz en dandik 5 kiloluk tuz çuvalını alın, avuç avuç üzerine atın. Karanlık ve nemsiz alanlarda saklayın sonra.
Derin dondurucu ekonomisine devam edelim isterim. Bir gram dahi ziyan etmeden evlerde tencere yemeği pişirmeye de devam edelim. Olay 'param var, yiyorum' olayı değil artık. Derli toplu bir yaşam çizgisini yakalamak. İyi beslenmek. Her durumdan fırsat çıkaranlara yol vermemek. Toplumdaki diğer insanlara olan borcu ödemek. Dünyaya olan borcu ödemek, büyütmemek. Çöpe atılan bir parçalık gıda bile bana altına bulanmış pirzola yemek kadar, banknotların ucuyla puro yakmak kadar sevimsiz geliyor.
Bal üretimi düşerken bal tüketimi artıyor!Memleketin her köşesini severim. Kendi memleketimi, Kars'ı ise bir başka severim. Bunu da kiminle konuşsam hissettirdiğime eminim. Toprağını severim, bitkisini severim, florasını, habitatını...