Kolektif Yas; Kaybı Onurlandırmak
Bildiğiniz gibi bu hafta hayatın streslerine karşı nasıl daha esnek olabiliriz yazımın devamını paylaşacaktım. Ancak bir türlü paylaşmaya elim gitmedi. Duygularımın yoğunluğuyla baş etmeye çalışırken bir kelimeyi dahi yazmak oldukça zorladı.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlYüreğimizde kocaman bir yumru..
Beş gündür danışanlarıma sorduğum ‘’Nasılsınız?’’ sorusuna tek cevap alıyorum;
"Nasıl olalım?"
Gözler dolu, bedenler donuk…
Hepimiz farklı hikâyelerden gelsek de içimizde benzer bir boşluk, bir keder var. Öfke, derin bir üzüntü, çaresizlik… Ortak bir acıyı, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar yoğun bir sessizlikte yaşıyoruz.
İçinde bulunduğumuz kolektif yas, yalnızca bireysel kayıplarla sınırlı değil. Birinin acısını görmek, diğerinin yüreğini sızlatıyor. En derinden anlamaya çalışıyoruz yaşadıklarını. Acısına ortak olmayı deneyimliyoruz.
Çoğu zaman yası bireysel olarak düşünsek de azımsanmayacak kadar çok kolektif yasa tanıklık ediyoruz. Gelin, bugün biraz yasın bireysel ve kolektif yönüne değinelim. Ardından, yas sürecinde acımasızlıkla karşılaşırsak nasıl iyi bir insan olarak kalabileceğimizi; kayıplarımızı ve sevdiklerimizi nasıl onurlandırabileceğimize konuşalım.
Bireysel yasım, annemi erken yaşta kaybetmemle başladı. O zaman yasın ne kadar derin olabileceğini ve bunun ne kadar uzun sürebileceğini bilmiyordum. Çoğu yerde yasın belirli bir süresi olduğu söyleniyordu. Bir yıl içinde yasın "tamamlanması" gerektiği vurgulanıyordu. 1 yıl içinde tamamlanmayan yas sağlıklı atlatılamamıştı okuduklarıma göre. Oysa ben yıllar sonra bile annemi kaybetmenin acısını içimde taşıyor, bununla nasıl başa çıkacağımı bilemiyordum.
Yasadığım bu içsel karmaşayı Elisabeth Kübler-Ross’un yazdıkları ile iyileştirmeye başladım.
Ross bugüne kadar gördüğüm birçok kişiden farklı bir yaklaşım sergiliyor, şöyle diyordu:
“Gerçek şu ki sonsuza kadar yas tutacaksınız. Sevdiğinizin kaybını asla tam anlamıyla atlatamayacaksınız, ama onunla yaşamayı öğreneceksiniz. İyileşeceksiniz ve acısını çektiğiniz kaybın etrafında kendinizi yeniden inşa edeceksiniz. Tekrar tam olacaksınız, ama asla aynı kişi olmayacaksınız.’’
Bu sözler bana yasın bir süreç olduğunu ve aslında tam olarak "iyileşmek" diye bir şeyin olmadığını kabul etmeyi öğretti. Yas, geçmesi gereken bir şey değil yaşamın bir parçasıydı. Ben de birçoğumuz gibi kaybımın acısıyla daha derin bir insanlık, sabır ve sevgiyle olgunlaştım.
Kolektif yasla ise ilk kez 2011 Van Depremi'nde karşılaştım. O dönemde üniversite sınavına hazırlanıyordum. Bir anda tüm düzenimiz alt üst oldu. Yakın çevremde doğrudan kayıplar yaşanmasa da enkazdan sağ çıkmış ve yakınlarını kaybetmiş arkadaşlarımın acıları beni derinden etkiledi. O dönemde hayatın bir kez daha ne kadar kırılgan olduğunu ve hepimizin bir şekilde bu acılara tanıklık ettiğini daha iyi anladım.
Bireysel yasın acısı kolektif yasla birleştiğinde daha da derinleşir bizler için. Olaylara müdahale edemez, sadece paylaşır ve acıya ortak olursunuz. Binlerce kişinin acısına tanıklık ederken her bir kayıp bir başka yük olarak birikir. Hepimiz bir yandan iyileşmeye çalışırken öbür yandan diğerinin acısı üzerimize eklenir. Bu olaylara şahit oldukça hayat da günden güne anlamsızlaşır.
Peki gitgide anlamsızlaşan bu dünyada nasıl iyileşeceğiz? Hayatı bırakmalı mı yoksa ona daha sıkı mı sarılmalı?
Ben hep ikinci tarafta olmayı seçtim. Bu dünya değişmeyecek olsa dahi elimden geldiği kadarını yaptığımı bilmek yüreğime su serpiyor.
Ölen insanlara ve ailelerine yapılan saygısızca yorumlara inat, daha da iyi insanlar olarak kalmayı öneriyorum ben.
Biliyorum zor.
Anlıyorum, çok zor, ama yapmak zorundayız. Biz birbirimize sahip çıkmazsak, sevgimizi eksik tutarsak bir diğerimizden daha da eksileceğiz.
Peki ne yapalım?
Elimizden her ne geliyorsa!
Sevdiklerimizin yasına ortak olmak adına kayıplarımız içi bağış yapalım, bir fidan dikelim onlar için, bir çocuğun ihtiyacını karşılayalım.
İyilik yapalım, sırf kayıplarımızın hayrına.
Geceleri başımızı yastığa koyduğumuzda onlar için dualar edelim.
Unutmayalım onları, hatıralarını yaşatalım. Analım sıklıkla.
Haklarını koruyalım
Ne kadarını yapabiliyorsak..
Benim bu acıyla baş etme yolum da sevdiklerime önerdiğim yol da bu.
Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır demek istemiyorum, ama ZOR ZAMANLAR GÜÇLÜ İNSANLAR YARATIR.
Yeter ki bizler vazgeçmeyelim, iyi kalmayı seçelim.
Sevgilerle
Merve