Zamanın Ruhu: "Brain Rot"

Her devrin bir ruhu olduğunu varsayarsak 2024 yılını yansıtan belirli düşünce ve duygu dünyalarının olduğunu da inkâr edemeyiz. Bana göre bu zamanları en iyi yansıtan sözcük dijitalleşmenin kimliğimiz ve zihinsel sağlığımız üzerindeki etkilerine vurgu yapan Brain Rot (Beyin Çürümesi/Erimesi)’tur.

Öncelikle 2024 yılının kelimesini seçmek için yapılan anketlerin sonuçlarını bilginize sunmak isterim:

  • Türk Dil Kurumu (TDK): Kalabalık yalnızlık
  • Cambridge Sözlüğü: Manifest
  • Merriam-Webster: Polarization (Kutuplaşma)
  • Oxford Sözlüğü: Brain Rot (Beyin Çürümesi)

Brain Rot (Beyin Çürümesi)

Ne demek acaba, beynin giderek çürümeye başlaması, erimesi ve nedenleri ne olabilir?

Sosyal medya denilen, bildiğim kadarıyla en başta Instagram, Facebook, Tik Tok geliyor, bu platformlarda insanlar ne yaptıklarını kayda alıyor, izleyenler ilgi duyduklarını takibe alıp beğeniler yapıyor, yorumlar yazıyorlar. (Bunlarla meşgulken kitap okumaya fazla zaman kalmıyor olsa gerek.) Ben İstanbul'un trafiğine girmemek için genelde tren ve metro kullanırım ve gördüğüm şey, oturan ayakta fark etmeksizin hemen herkesin elinde telefon olduğu, parmakların devamlı aşağı kaydırdığı, parmaklar arada bir saniye durursa sebebinin sosyal medyada bir şeyleri beğeniyor olması.

Biraz daha bilimsel anlatımla beyin çürümesi düşük kaliteli, basit, düşünsel çaba gerektirmeyen, eğlence odaklı ve kolayca sindirilebilen dijital içeriklerin devamlı olarak, uzun saatler boyunca, bilinçsiz bir şekilde ve aşırı derecede tüketilmesi sonucu zihinsel sağlığın ve becerilerin olumsuz etkilenmesi hâli.

Beyin çürümesi yalnızca zihinsel bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda kişilerin kimliklerinden ve özgün düşünce oluşturma kabiliyetlerinden kopmasının bir ifadesi.

Bunun dijitalleşen dünyamızda çalışanlar üzerinde de tükenmişlik sendromu yarattığı bir realitedir, belirtmek isterim. Günümüz sosyal medyasında yapay zeka kullanımının giderek yaygınlaşmasıyla gerçeklik algısını yanıltan içeriklerin sıkça üretilmesi gibi etkenler, hem gerçek ile sahtenin ayırt edilebilmesini hem de insanın kimlik algısını koruyabilmesini giderek zorlaştırdığı da bilinesi bir gerçeklik.

Bazı içeriklerin aşırı tüketiminin özellikle çocuk ve gençlerin zihinsel sağlıkları üzerinde yaratabileceği potansiyel olumsuz etkilere ilişkin yapılan çalışmalar ve tartışmalar gittikçe ivme kazanmaktadır. İşbu terimin atıfta bulunduğu dijital içeriğin yaratılmasından ve tüketilmesinden  büyük ölçüde sorumlu olanlar Z Kuşağı ve Alfa Kuşağı (2010’dan sonra doğanlar). Gelecek kuşaklar için neler getireceğiyse meçhul. 

Sosyal medyanın bağımlı kullanımı,

  • Beğeni” ve “Yorum” gibi geri bildirimler aracılığıyla beyindeki ödül ve ceza merkezlerinde değişime yol açarak bağımlılık geliştirilmesi
  • İş, eğitim veya kişisel gelişim gibi alanlara yeterince zaman ayıramama, düşük akademik performans, düşük iş performansı, iş kaybı vs
  • Dikkat dağınıklığı ve odaklanamama. Karmaşık görevlerde zorlanma. Empati ve duygusal zekâ gibi becerilerin zayıflaması, sosyal becerilerde bozulma
  • Yalnızlık, depresyon, kaygı, stres, bağımlılık, uyku düzeninin ve kalitesinin bozulması, bedensel etkinliklerin azalması, genel sağlık durumunun kötüleşmesi
  • Kısa Süreli hafıza problemleri gibi çeşitli olumsuz sonuçlarla ilişkilendirilmektedir.

Sosyal medyanın olumsuz etkilerinden korunma

Sosyal medyanın olumsuz etkileriyle başa çıkmak ve kendimizi, ailemizi, çocuklarımızı korumak için öncelikle sosyal medyanın bir araç olduğunu ve gerçek yaşamın yerine geçmemesi gerektiğini hatırda tutmak iyi bir adım olacaktır.

American Academy of Pediatrics’in önerilerine göre çocukların ekran başında geçirdiği sürenin sınırlandırılması gereklidir. Genel olarak içerik ve paylaşım sayısını azaltmak, takip edilen kişi ve kanal sayısını sınırlandırmak, sosyal medyada geçirilecek zamanı yüz yüze geçirmek, dijital detoks yapmak gibi noktalar da fayda sağlayabilir.

Düşünmeyi ve öğrenmeyi teşvik eden içerikleri tercih etmek de bilinçli ve özenli bir seçim olarak değerlendirilebilir. Ayrıca çocuklar ebeveynlerin davranışlarını örnek alabilmektedir. Birlikte geçirilen ekran dışı zamanın aile bağlarını güçlendirdiğini ve çocukların sosyal becerilerini desteklediğini belirtmeye gerek yok sanırım, yemek saatlerinde telefonları bir kenara bırakmaya ne dersiniz?

Sosyal medyanın, onu akıllı ve akılcı kullananlar için fırsatlar sunabildiğini de burada zikretmek isterim. Yapılan araştırmalar sosyal medyanın bilinçli kullanıldığında önemli fırsatlar sunduğunu, ancak bilinçsiz kullanıldığında ciddi olumsuzluklara yol açabileceğini net olarak göstermektedir. Diğer yandan sosyal medya hızlı bilgi/haber erişimi ve paylaşımı, kolay iletişim ve etkileşim, kendini ifade etme, tanıtma, eğlenme, sosyal etkileşime yardımcı olmak gibi işlevler de görüyor. 

Brain Rot Tedavisi

Nasıl mı? Sanata, felsefeye, edebiyata, bilime ilgi duyarak.

Dijital cihazlardan, telefonlardan ve sosyal medyadan çocuklarınızın, torunlarınızın, gençlerin uzak durmasını isteyeceksiniz de siz yetişkinler, ebeveynler uzak durabilecek, vazgeçebilecek misiniz? Gözlemlerime dayanarak söylemeliyim ki cevabım maalesef hayır.

Daha iki yaşına gelmeden telefon veriliyor çocuğun eline, yeter ki oyalansın diye. Bir kere verdin, bir daha vermemezlik edemezsin, kıyamet kopabilir. Uzak deniz yolu ile yük taşımacılığında bir kural vardır, once on demurrage always on demurrage,-bir kere, her zaman- bana bunu hatırlattı şu an yazarken.

Çocuklar, büyüme çağındakiler, dinlediklerini değil gördüklerini benimser ve uygularlar. Herkes cep telefonlarında iken, o da telefonda olacaktır. Bir an için hayal edin, tatlı sohbetler eşliğinde ailece yemek yenmiş; Z ve Alfa kuşaklarından çocuklar da sohbetlere dahil ediliyorlar sonrasında televizyon açılmıyor, büyüklerin bazıları kitap okuyor, bazısı yazıyor... Bunları gözlemleyen çocuk neye heves duyar?

Dijital detokslar, meditasyonlar, zihinsel dinlenceler ve benzeri tedavi önerilerinin uygulanabileceğini, fayda sağlayabileceğini umuyorum, zira bağımlılık bir kere yapıştı mı kurtulması zordur, tek tedavisi kitaplar ve okuma sevdasıdır. Tabii beyinlere enjekte edilebilirse.

İsimlerini hatırlamadığım bir İngiliz kraliyet ailesine mürebbiye aranır. Prusya'da dillere destan bir mürebbiye önerilir. Ünlü mürebbiye sorar, 'bebek ne kadarlık' diye, üç aylık cevabını alınca teklifi kabul etmez. Gerekçesi 'bebeğin edindiği alışkanlıkları değiştiremem' olmuştur. 

Kitaplar, okuyucuyu yüzlerce yıl önce yaşamış birinin ya da okuyucununkinden tamamen farklı bir bağlamda yaşayan bir kişinin zihnine taşıyarak sofistike bir empati biçimi geliştirir. Zihin açar, düşüncelere yeni ışıklar sunar. Okuma öğrenilen bir beceri olduğunda okudukça okumak ister insan. Yabancı ve Türk klasiklerinden başlayarak bol bol kitaplar, romanlar okumak sizleri de yetiştirmekte oluğunuz kuşakları da bilgili, anlayışlı, sevgi dolu, iç huzurlu, kendini iyi hisseden insanlar yapar. Sevdirmek siz ebeveynlerin işi. Kitaplar 300 ya da 900 sayfa olsun, derin okumalar aranılan bireyler yetiştirecektir.

Son olarak vurgulamak isterim ki gençleri sanata, felsefeye, edebiyata, bilime yönlendirmek, merak eden, sorgulayan bireyler olmalarını sağlamak, sağlıklı nesillerin meydana getirdiği güzellikle dolu bir toplum yaratılmasını sağlayacaktır.

 

7 Ocak 2025

Suadiye

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Mustafa Bakacak
Güzel ve dikkat çekici bir yazı. Güzel mesajlar var. Elinize sağlık.
Hakan Gürel
Çok doğru olguları dile getirmişsiniz.Ancak bu bir anafor şu anda dünya ve evreni yönetiyor.Rasyonel kullanmak tek koşul. Ben NASA yı takip ediyorum dijitalleşme olmadan anlamak olası değil ama somutlaştırmak sorun. Bunu da A-Z…… you name it kuşakları yapıyor. Ancak Akademik Gerileme ve Akademik Zenginleşmenin durması ÇOK KÖTÜ HABER. Saygılarımla🌹⚓️