“Müzelerimize Ait Sanat Galerileri Çok, Ama Bu Galerilere Koyacak Resmimiz Yok” Sözü Kimin İçin?
1776 yılında federal anayasal cumhuriyetle kurulan Amerika Birleşik Devletleri uçsuz bucaksız bakir topraklarıyla hayallerinin peşinde Amerika’ya göç eden akılcı ve cesur girişimci insanlara büyük yatırım ortamı sağlamış ve zenginler, zenginlikler yaratarak fırsatlar ülkesi haline gelmiştir.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlÇoğunluğu Hollandalı olup New York’a yerleşmiş olanların büyük bir bölümü okyanus ötesindeki bu ülkede demiryolları, çelik üretimi, endüstriyel yatırımlar ile milyonlar kazanmaya başlamıştı. Rockefeller petrol kuyularını, benzin endüstrisini yarattı. Andrew Carnegie İskoç yapımı çelik şirketlerini kurdu. Vanderbilt demiryolları ve nakliye sektörünü, J.P. Morgan ise bankacılığı geliştirdi ve New York şehrinde muhteşem güzellikte ünlü bir kütüphane inşa etti. O dönemde milyonerler giderek artarak milyonlarına milyonlar ilave etmektelerdi.
Başta İngiltere olmak üzere Avrupa tarafında ise şehir dışındaki büyük mâlikanelerde onlarca hizmetçi ve bakıcı ile yaşayan, uçsuz bucaksız büyüklükteki arazi ve tarım alanlarına sahip Kraliyet aileleri ekonomik ve mali krizler sonrasında mülklerini ve tarım alanlarını terk etmek ve şehirlere taşınmak zorunda kalmışlardı.
Atlas Okyanusu'nun iki yakası arasındaki bu denge değişimi sezi duyusu ve zekâsı yüksek, girişimcilik duygusu taşıyan akılcı insanlara, kullanmasını bilenlere müthiş fırsatlar sunuyordu.
Avrupalı para kokusunu almıştı bir kere. Sadece bâkir Amerika topraklarında altına hücum edenler yoktu, üstün akılcı zekâlı bireysel girişimciler de vardı. Okyanusun iki yakası arasında neyin olup neyin olmadığını keşfedenler ve aradaki bağlantıları kuranlar, talep yaratanlar, yarattıranlar kazananlar olmuştur.
Milyon dolarların sahibi Amerikalılar paralarını yatıracak yerler ararken İngiliz Kraliyet aileleri de dolar milyoneri Amerikalılar'ın kızlarına servet karşılığı unvan dağıtmaya başladılar. Nasıl mı? Kızları ile evlenerek! 19. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere’ye ve Avrupa’ya unvan aramak için gelen çok zengin Amerikalı kızların bu türüne “Dolar Prensesleri” denmeye başlanmıştı. Bu iş çok basitti: Unvan karşılığında nakit para! Kraliyet ailesi dükleri, lordları, milyoner Amerikalılar'ın kızları ile evlenerek aldıkları yatırımlarla (!) rahat nefes alıp konforlu yaşamlarına devam edebildiler.
Amerikalı'da Para, Avrupalı'da Sanat: Yarat Talebi, Sat Sanatı!
Mevzubahis adam İngiltere’de doğup büyür. Hollandalı bir köylü olan büyükannesinin genlerini kapmış olmalı ki ne nerede, nasıl para eder, kimden nasıl alınır, kime satılır, paranın bol olduğu yerde talep nasıl yaratılır biliyor. Sezileri ve zekâsı ile meslek yaşamının sırrını çok genç yaşta keşfeden bu adam dünyanın bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük sanat simsarı (broker, aracı) olmuştur.
19. yüzyıl ortalarında büyükanne hâlâ Hollanda’nın Delft kentinde imal edilen ve henüz ününden bir şey kaybetmemiş olan Delft Blue (Delft Mavisi) çanak çömlek çinilerin tutkunudur ve ailenin biriktirdiği paralar buraya yatırılır.
Delft çömlekleri birikirken karşı kıyıdan paranın kokusu esmeye başlar. Büyük oğul, Joel Duveen, o güne değin ailenin biriktirmiş olduğu çömleklerden taşıyabileceği kadarını yanına alır ve bunları değerlendirebilmek adına İngiltere'nin yolunu tutar. Joel kendisine yakıştıramadığı çömlek satıcılığı dahil çeşitli uğraşlarla şansını bu topraklarda aramaya koyulur. Bu dönemde Hull'da tanıştığı Barnett ile evlenir. Kızın babası maddi destek sağlayınca Joel kısa sürede çömleklerin yanı sıra mobilya başta olmak üzere çeşitli sanatsal objeler satan bir dükkânın sahibi olur. Yaşadığı yerde sevilen, aranılan, güvenilir ve itibar sahibi bir tacir olabilmeyi başarır ve Joel kardeşi Henry ile İngiltere’de “Duveen Brothers” firmasını kurar.
1869 sonbaharında Joel ve Barnett çiftinin geleceğin ‘Millbank Lordu' ve ‘antikacılar kralı' olarak anılacak çocuğu, Hull'da seramik ve mobilyaların satıldığı dükkânlarının üst katında dünyaya gelir. Adını Joseph koyarlar.
Joseph Duveen, 1. Baron (1869-1939)
Tüm zamanların en etkili, galeri tarihinin en çok para yapmış İngiliz sanat simsarı
Gelmiş geçmiş en büyük antikacı olarak bilinen Joseph Duveen meslek yaşamının sırlarını genç yaşta keşfetmişti: Merak, bilgi, sezi, kıvrak zekâ, deneyim ve birikim.
"Avrupa'nın sanatı, Amerika'nın parası vardı."
Ve Amerikalı milyonerlerin sanat beğenisini değiştirerek talep yarattı. Amerikalı para imparatorları Morgan, Altman, Henry Clay Frick, John D. Rockefeller, Widener, Kress, Andrew Mellon, William Randolph Hearst gibilerinin yüreklerine onlara soyluluk payesi kazandıklarını düşündürerek sanat koleksiyonculuğu ateşini düşürdü.
Duveen'in 20. yüzyıl başlarında Amerikalı milyonerlerin koleksiyonlarına kattığı Tiziano, Leonardo, Raffaello, Botticelli, Velazquez, Gainsborough gibi ustaların başyapıtları bugün ABD'nin en saygın müzelerinde bulunmaktadır.
Merak edenler ve ilgi duyanlar Amerikalı oyun ve biyografi yazarı Samuel Nathaniel Behrman’ın kendi alanında benzeri olmayan bu olağanüstü yaşam öyküsünü, bir dönemin sanat piyasasında yaşanan akıl almaz serüvenleri, büyük koleksiyoncuların büyük tutkularını gözler önüne seren “Duveen: The Story of the Most Spectacular Art Dealer of All Time (1952)" (Tüm Zamanların En Muhteşem Sanat Tacirinin Hikâyesi) veya Türkçe versiyonu “Duveen Antikacıların Piri” adlı kitabını okumak isteyebilirler. Kitapta pazarlama, satış, sanat, tarih, Amerikalı ilk zenginlerin nasıl sanat koleksiyoneri oldukları ve markalaşmanın ticareti ne kadar kârlı hâle getirdiği anlatılmaktadır.
Millbank Lordu İlan Ediliyor
Duveen III. Selim döneminde Osmanlı toprağı olan Atina’dan zamanın İngiliz sefiri Lord Elgin tarafından kaçırılarak British Museum’a satılan Parthenon Tapınağı'na ait kabartmaların (1800'lü yılların başında İngiltere'nin İstanbul Büyükelçisi olan Lord Elgin tarafından Atina'daki Parthenon Tapınağı'ndan sökülerek 200 sandık ile İngiltere'ye kaçırılan eserlerin iadesi için Yunanistan hâlâ mücadele etmektedir) sergilendiği ve kendi adıyla anılan özel bir galeri yaptırır. Tate Gallery’nin Turner Koleksiyonu'nu sergileyeceği bölümü inşa ettirir. Bu ‘cömertliği’ karşısında Tate’in bulunduğu semtin ismiyle, Millbank Lordu ilan edilir. İngiliz sanatına yaptığı hizmetlerden ötürü 1919'da şövalye unvanına layık görülür. 1926’da baronetliğe, 1933’de de soyluluğa yükselir.
Yaşamını sanata ve edebiyata adamış yazar Sir Osbort Sitwell (1892-1969) otobiyografisinde bu bağışlara şöyle değinir: “Lord Duveen’in ülkemize sunduğu değerli armağanlar onun adına dikilmiş birer anıt gibi yükselmektedir, ama çok acıdır ki bu görkemli armağanları sağlayan para İngiliz resminin en seçkin eserleri ABD’ye satılarak kazanılmıştır. Şimdi müzelerimize ait sanat galerileri çok, ama bu galerilere koyacak resmimiz yok.”
Duveen Neler Yarattı?
- Amerika’daki ilk müze salgınını besleyen koleksiyonların ardındaki en etkili galerici.
- Kıtalararası sanat transferinde sınır tanımaz bir cüreti var.
- Amerika’nın İtalya’dan sonra en çok İtalyan resmine sahip olmasının arkasındaki kişi.
- Ucuz Alman resimleri karşılığında Hitler’in gözden düşürdüğü İtalyan sanatının birçok eserini
- Alman müzelerinden boşaltmıştır (bu operasyonda safkan Ari ırkına ait bir İngiliz şirketini paravan olarak kullanır).
- Hermitage Müzesi’ndeki bir takım Rönesans şaheserlerinin Amerikan finans devi ve Hazine Bakanı Andrew Mellon’a transferi konusunda Sovyet hükümetiyle iş birliğine girmiştir.
- Kömür ve çelik kralı Henry Frick New York’taki müzesinin kurulması sırasında ona teslim olmuştur.
Türk edebiyat ve sanat eleştirmeni, gazeteci Doğan Hızlan'ın Duveen hakkındaki bir makalesini okurken kullandığı tanımları ilginç bulmuştum. İşte o yazıdan bazı satırlar (26.01.2000),
“Duveen sadece ham, hışır bir satıcı değil koleksiyoncuları eğiten, onları yönlendiren bir fenomen. Rakipleri için en acımasız eleştirileri yapıyor. Rakip bir firmanın satacağı tablodaki meleklerin eşcinsel olduğunu söyleyerek satışını önlüyor sonra da aynı tabloyu kendisi satıyor. Tablo biriktirmek ile koleksiyonerliğin farkını Amerikalı zenginlere tatlı tatlı paralarını alarak öğretiyor.
Bütün bu servetin ardında Bernard Berenson¹ adlı bir sanat tarihçisinin düşünceleri ve danışmanlığı var. Üstelik Avrupa sanatını Amerikalılar'ın ayağına götürmüş, onların koleksiyonları sayesinde bugün birçok müze kurulmuştur. Yeni zenginlerden biri Duveen'den bir Rembrandt almaya gelmiş, fakat üstat satmamış, ünlü tablo yalnız başına kalmasın diye. Sonuçta adama iyi bir koleksiyon yaptırdıktan sonra Rebmrandt'ı göndermiş. Sivri dilinden ötürü epey mahkemelere düşmüş, oldukça çok para kaybetmiş. Ama tabiatını değiştirecek değil ya! Her zeki insanı ille de biriyle karşılaştırmak gerekir mi? İnsanlar çift yaratılır sözü her zaman geçerli midir? Bütün bu sorular saklı kalmak şartıyla bana göre antika düyasının Fouché²'sidir Duveen.”
Kendisi hakkında yapılan şu yorum da onu çok güzel anlatmakta:
“Joseph Duveen her ne kadar sattığı koleksiyonlar sonunda müzelerde kamunun önüne çıksa da onun derdi galericiliğin şartı olan sanatın sergilenmesi değil sanat görgüsü ve bilgisi olmayan egemenlere kendilerini teşhir edecekleri dekorlar pazarlamaktır. Tabii bu nitelikleriyle de özellikle zamanımızdaki pazarlamaya odaklanmış pek çok sanat simsarının üstadı sayılabilir.”
Duveen'den Rekabete Dair
- Dostça bir tavır benimse ve insanların planlarının yanı sıra ve zayıflıklarını da dile getirmelerini sağla.
- Dost canlısı ol.
- Bilgi toplarken arkadaş gibi davran.
- Başkalarını konuştururken çok az şey söyle ve bolca dinle.
Duveen satma konusunda hiç ısrarcı değil, tam aksine lütuf yapar edada satıyor. Diğer taraftan alıcılar için “Duveen’den satın aldım" demek bir ayrıcalık, bir başarı, hatta belki de bir statü belirtisi.
1 Kasım 2024
Suadiye
¹ Bernard Berenson (1865-1959): Rönesans konusunda uzmanlaşmış Amerikalı sanat tarihçisi. Duveen bu alanda bilgisi olmayan tanınmış koleksiyoncularla yaptığı eser satışlarını tamamlarken genellikle Berenson'un fikrine güveniyordu.
² Joseph Fouché (1759-1820): Fransız siyaset adamı.
Görsel kaynak: Joseph Duveen, Baron Duveen © National Portrait Gallery, London by Walter Tittle