Kaybedecek çok şeyi varsa (1) (Freddy Heineken)
İnsanoğlunun istekleri sonsuz ancak dünyamızın bunları karşılayacak kaynakları kıttır. Bu kaynakların büyük bir kısmı da çok küçük yüzdelerde azınlığın elindedir.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlSistemin tüketim çılgınlığı ve reklam bombardımanı ile yaratılan talep, gördüğüne sahip olabilme duyguları istekleri giderek artırmakta olduğu malumdur.
Hükmedilemez Alt Beyin, Yaratılan Talep Talep yaratma ya da oluşturma, sunulan ürün ve hizmetlere yönelik farkındalık sağlamak, ilgi çekmek, pazar payı arttırmak ve algı ile alt beyinlere yerleştirmek diye tanımlanabilir. Ekonominin temeli alıcılar yaratmaktır. Ürününüz varsa satmak yetmez, onları alacak tüketici oluşturmalısınız.
Sonsuz olan ihtiyaçlar karşılandığı nispette mutluluk ve haz verir, karşılanamadığı zaman ise üzüntü, mutsuzluk hatta endişe verir. İhtiyaçlar tatmin edilince doyuma ulaşılır. Öyle mi gerçekten? En azından bazılarımız için evet... Sahip olduklarını düşünür, şükreder.
Doyum, Mutluluk ve Görünmez ElÇok sık aklıma takılır 'Doyumsuzluğu doyuramayan nedir?' sorusu. Çocukluktaki sevgi ve şefkat eksikliğinin neden olduğu duygusal açlık mıdır, aşırı hırs, güç sahibi olma, tutkular, saplantılar, iç dünyasında bir türlü mutlu olamayan huzursuzluklar mı?
Genelde insan nelere sahip olduğunu pek düşünmez de sahip olmadıklarını, olamadıklarını düşünür, hayalini kurar, olanları da imrenebilir. O zaman hayallerini somutlaştır, hedefe koy, planla ve ulaş diyelim. Sahip olduklarımız için de şükredelim, güzel şeyler düşünelim, yaşam sevincimizi umudumuzu yaşatalım.
Bazıları, çok küçük bir azınlık, İngiliz kraliyet ailesi ve aristokrasi gibi, doğuştan her şeye sahiptir. Doğumundan itibaren el bebek gül bebek tüm eğitimler, sporlar, sanat öğretileri, elbisesini bile giydiren yardımcılar, evlilik çağına geldiğinde ailece kendi sınıfından birini bulma stratejileri... Unvanın varsa gelirlerin de azalmışsa, her şeye sahip olup da unvan meraklısı aileler milyon dolarlar ödemeye hazır, yeter ki kızları prenses düşes olabilsin...
Dolar Prensesleriİstekler biter mi, bitmez! Ayağına gelen fırsatı kullanıp, riskler alıp, bol para getirecek yatırımlara cesurca girip, zenginleştikçe istekler arzular dolar taşar. Hayalleri bile aşıp geçebilir mi, geçebilir…
Bazı insanlar ise küçük yaşlarda girişimcilik ruhu, risk alma kişiliği, akılcılığı, atılımları ile yavaş yavaş kurduğu girişimleri, üretimlerini arttırarak, farklılaştırarak, uluslararası piyasaya da açılarak isteklerinden fazlasına sahip olurlar.
Üzerine kayıtlı hiçbir gayrimenkulü, menkul kıymetleri, bankada hesabı, yastık altında parası altını olmayan kişi “Kaybedecek neyim var ki?'' diyebilir. Peki ya şöyle veya böyle sahip olduğu malı, mülkü, holdingleri, bol sıfırlı parası, menkul kıymetleri varsa? Neler düşünür acaba, özellikle de yeni bir projeye kalkıştığında, piyasalar krize girdiğinde “Kaybedecek çok şeyim var” duygusu endişesi sarmalar mı acaba yüreğini?
Bugünkü yazımın kahramanı Freddy Heineken (4 Kasım 1923 - 3 Ocak 2002), kaçırılıp çok yüksek fidye istenecek kadar zenginliğe ulaşmışken bile, muhtemelen kaçırıldığı zamanlarla ilgili şöyle demiştir;
“I always kept one slice of bread to eat at night or the following morning, because you're never sure that there will be bread the next morning.” (Her daim bir dilim ekmek bulundurmuşumdur, geceleyin veya ertesi sabah yemek için. Çünkü asla emin olamazsın ertesi sabah ekmeğin olacağına.)
Freddy doğuştan şanslılardan idi. Tabii şanslı doğmak, açılan kapılardan içeri kabul edilmek tamam da o kapının içinde kalabilmek o kişiye bağlı. Ya girdiği yerde başarı sağlar, girdiği yeri büyütür, uluslararası büyük başarılara imza atar ya da içeri kabul edildiği gibi dışarı çıkartılır...
Ailenin büyükbabası diyelim, Gerard Adriaan Heineken daha 22 yaşında iken, 1864 yılında kendi soyadı ile bir şirket kurar. İşe Hollanda’nın Amsterdam şehrindeki De Hooiberg olarak bilinen bir fabrikayı satın almakla başlar. On sene sonra Rotterdam’da ikinci fabrikasını açar.
1917 ila 1940 arasında şirketi yöneten oğlu Henry Pierre Heineken üretimde kaliteyi ön planda tutan teknikler geliştirdi. İhracata giderek daha fazla odaklandı. İlk Heineken sevkiyatı, ABD’de yasaklar kalktıktan sonra, New York’a indi.
Torun Freddy Heineken, aileye ait bira fabrikasına 1942’de18 yaşında iken katıldı. Aile şirketini milyarlarca dolarlık bir güç haline getirerek Avrupa’nın en zengin adamlarından biri oldu. Çok akıllıca pazarlama ve reklamcılıkla, bir birayı uluslararası markaya dönüştürdü. “Ben bira satmıyorum, sıcaklık satıyorum.” sloganlarından biriydi. Sıcaklık yeşil renk anlamına geliyordu.
Freddy hayatı dolu dolu yaşadı, hızlı arabaları, özel uçakları ve güzel kadınları ile ünlenmişti. Halka açık bir yaşam sürdürmekte idi. Giderek artan serveti yeraltı dünyasının da dikkatini çekmesi kaçınılmaz olmuştu. Açık yaşamdan, kendinden bahsedilmesinden hoşlanıyordu herhalde, o kadar çok şeyi de vardı ki kaybedecek çok şeyi olsa da geriye yine çok şeyi kalabilirdi.
Kaçırılma ve Fidye içerikli yazının devamını ikinci bölümde okuyabilirsiniz.
Suadiye
13 Mayıs 2022