Her Vazgeçiş Bir Seçiştir!
Her vazgeçiş bir seçiştir! Ya sen, vazgeçilmez misin?
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlÇok şey isteriz değil mi hayattan? Özellikle gençlik yıllarımızda kurduğumuz güzel hayallere kavuşmak, iyi bir iş sahibi olmak ve bol bol paralara sahip olmak... Arkasından da kurduğumuz hayallerin gerçekleşmesini beklemek. Sevdiğine de kavuşunca oh ne tatlı hayat, rüya gibi!
Gel gör ki, yaşadığımız dünya sadece bir tane. Şimdilik gezegenlere kaçış yok, doğanın verebileceği kaynaklar ve insanoğlunun yaratacağı üretim sınırlı, amma velakin hiç durmadan devamlı artan ve gençlik hayallerini kovalayan insan sayısı hani neredeyse geometrik dizi ile artar gibi. Hadi aritmetik dizi artış hızı olsun diyelim. Çünkü bendeniz 1961 yılında İ.Ü. İktisat Fakültesi’nin amfisinde iktisat dersi hocasının “Kaynaklar kıt ve sınırlı, istekler de sonsuz!’’ söylemini dinlerken dünya nüfusu 3,070 milyardı.
2021’e girerken 7,800 milyar. Yani artış %155. Binlerce yılda oluşan dünya nüfusunu bir buçuk katı 60 senede oluşmuş! Sümerler devrinde dünya nüfusu kaçtı bilinmez ama iktisat ilminin kurucusu Adam Smith’in 'Ulusların Zenginliği' kitabını yazdığı 1776 tarihinde bir milyar bile değildi.
Hal böyle olunca doğal olarak bir kavram daha ortaya çıkıyor. Peki nedir bu? “Alternatif maliyet veya vazgeçilenin maliyeti” yani, bir şeyi elde etmek için vazgeçilen en iyi alternatif olarak tanımlanmakta. Ekonomik hayatta alınan her kararın, yapılan her seçimin mutlaka bir vazgeçme maliyeti bulunmakta. İnsanların (Dünya nüfusunun %99) zamanları ve paraları sınırlı olduğundan vazgeçme maliyeti aslında özel hayatın da ayrılmaz bir parçası.
Alternatif maliyetin minimum olsun denir, hatta mümkünse sıfır. Seçimini yapman demek, kim bilir vazgeçtiklerin belki bir iki değil onlarca olabilir. Karar vermek zor olsa da kararı verdin mi, arkana bakma maliyetli ya da maliyetsiz. Önce kararını verdiğin için bir oh çek ve seçimine devam et, yolun açık olsun.
Tabii hayat hep ekonomi değil, sana yapılan önerilerden birini seçme, hatta mahalledeki çöpçatan teyzelerin seni görücü usulü gezdirmelerindeki seçimlerin, aynı zaman diliminde iki ayrı kişiye aşık olmanın (Mümkün mü bilemem?) zor seçimi, sana yapılan iş teklifleri (Seçim zor olsa da şanslısın demektir.) ve niceleri.
Alternatif maliyet hayatın bütün alanlarında kendini gösterir zaten. Her seçim bir vazgeçme, her kaybediş, bir bedeldir. Ne diyelim seçimlerinizin sonuçları isabetli ve de sıfır maliyetli olsun.
Bir de konuya karşı cepheden mi baksak, yani seçilenler arasında sen olmayasın yoksa. Sen ki üç dil biliyor, lisans üstü eğitimler almış, başarılı performanslarınla aranan üst düzey ve dahi elit bir lider olmuşsun. İç dünyanda kim bilir kendini nerelerde görüyor ne seçimi ne alternatifi. Sen tam da vazgeçilmez birisin sahip olduğun yetenek, kariyer ve liyakat ile.
Ancak bilirsin, ya da bilmelisin ki, bilmiyorsan da bir gün gelir öğrenirsin, ne mi o, kimse vazgeçilmez değildir. Vazgeçilmezlik kişinin karşısındakine kendi elleriyle verdiği bir paye midir acaba, öyle ise kendi eliyle geri alması da kolay olabilir.
Bu konuda çok güzel bir hikaye var, Andrew, çalışma hayatında CEO’luğa yükselme yolunda kendini vazgeçilmez hale getirmek için nasıl yıllarını feda edercesine çalıştığını, ama sonunda bu tutkusunun kendini kör ettiğini, kovulmamakla birlikte son aşamada CEO olamadığını anlatan, okumanızı önereceğim güzel çarpıcı bir örnek. İlgilenenler aşağıdaki linkten hikayenin tamamını okuyabilir. (İngilizce tercüme gerekiyorsa Google çeviriyi kullanabilirsiniz.)
No One is Indispensable - Culture - Exploring your mind
Henüz 21 yaşında iken 61 yaşındaki Picasso’nun etkisinde kalıp, yaklaşık on sene birlikte yaşayan sanatçı Françoise Gilot’un bu konudaki söylemine yer vermek istedim.
(Merak edenler “Dünyanın Sanatçıya Adanmış İlk Müzesi” yazıma bakabilir.)
“Kimse bir başkası için vazgeçilmez değildir. Onun için gerekli olduğunu düşünüyor ya da ondan ayrılırsan çok mutsuz olacağını hayal ediyorsun, ama eminim ki eğer bunu yaparsan, üç ay içinde senin rolüne başka bir yüz yerleştirecektir ve göreceksin ki senin yokluğundan kimse rahatsız olmayacak ve acı çekmeyecektir. Sana en iyi gelen şeyi yapmakta özgür olmalısın. Birinin bakıcısı olmak yaşamın bir yolu değil, başka yapacak bir şeyin yoksa şayet. Her şeyden önce kendine bunu söylemeli ve üzerinde önemle düşünmelisin”
Anonim güzel bir hikaye ile nokta koyalım.
Bir gün bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikâyetçi olan bir hasta gelmiş Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söylemiş
Doktor: ''Bu işleri başka biri yapamaz mı? Ya da bir başkası size yardımcı olamaz mı?'' diye sormuş
Adam: ''Onları yalnız ben yapabilirim; bütün işler bana bakıyor!'' diye cevap
vermiş.
Doktor: ''Sana bir reçete vereceğim, bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor!'' diyerek, yazıp eline vermiş. Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalmış. Reçetede her gün en az iki saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin yazıyormuş.
Adam: ''Yürüyüşü anladık ama neden mezarlık?'' diye sormuş
Doktor: ''Oraya gidip mezar taşlarına bakmanı istiyorum. Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin.'' demiş.
Ne demiş Mevlana;
Yüzde ısrar etme doksan da olur.
İnsan dediğin noksan da olur.
Bir ben varım deme yoksan da olur.
Hatasız dost arayan dosttan da olur...
Fethi Denizmen
27 Aralık 2020
Heybeliada