Yurt Dışına Çıkan Öğrencilerin İlk Günlerde Aklından Geçenler ve Sonrası
Merhaba liseliler, üniversiteye başlayacaklar, veya bu yollardan çoktan geçmiş, ama benim de yaşadıklarımı okumak isteyenler. Ben Seza Güzelöz, 20 yaşında bir öğrenciyim.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlRahat geçen bir lise hayatı sonrasında bütün hayatınızı şekillendirecek bir bölüm seçmek hiç kolay bir şey değil. Daha kendimizi tanımıyorken, başarılı ve başarısız yönlerimizi bilmiyorken, 10 yıl hatta 40 yıl sonra ne yapıyor olacağımızı seçmek zorunda olmamız eğitim sistemimizin en büyük hatalarından biri. O da eğer “istediğimiz” bölüme girebilirsek. Bu sistem mimarlık okumak isterken çevre mühendisliği kazanmış mutsuz öğrenciler ve aslında psikolog olmak istemiş mutsuz işletmeciler yaratır.
Ben bir hukuk öğrencisiyim. Liseden mezun olduğumda hukuk okumaya hazır değildim, üniversiteye bile hazır değildim. Benim şansım yurtdışına gidebilmemdi. İstanbul İtalyan Lisesi mezunuyum ve Bolonya Üniversitesi’nde ikinci sınıftayım. Bu bana “istediğim” bölüme, sadece o bölümün sınavıyla girebilme şansını verdi. Neden hukuk, hele hele neden İtalya da hukuk okuyorsun çok aldığım bir soru. Bu soruyu ben de kendime hala soruyorum. Temel olarak hukuk seçmiş olmamın sebebi diğer şeyleri okumamak istememdi, bir çeşit eleme yöntemi. Okumak isteyebileceğim 7 şey arasından eleye eleye en sona hukuk kaldı. İleride en çok kola ayrılabilecek ve çeşit sunabilecek bir bölüm olduğu için onu seçtim.
Yurt dışında okumaya başlamak ilk aşamada korkutucu bir durum gibi görünüyor. Kendinizi tanımadığınız insanların arasında tanımadığınız bir şehirde buluyorsunuz. Laubali bir liseliyken bir anda kendinizi bu ayın sonuna para yetişecek mi, oturma iznim çıkacak mı, sağlık sigortamı nasıl yapsam, akşama ne yemek pişirsem, odamı ne zaman toparlayacağım, dersler de var şimdi, sınava iki ay kaldı şimdiden çalışmak lazım, arkadaş da bulmak lazım, kütüphane neredeydi, bu hoca neden bu kadar hızlı konuşuyor, babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi diye sorular arasında buluyorsunuz. Tabii, insan diyor ki kendi kendine, ben ne yapıyorum el alemin şehrinde, neden buradayım.
Ama alışıyor insan. Avrupa da geçen birkaç ay sonrası, burada okuduğum için ne kadar şanslı olduğunu anlıyorsun. Edindiğin iki, üç arkadaşla aile oluyorsun. Akşama yine makarna yapıp içine farklı bir şeyler koyuyorsun yavaş yavaş. Anlıyorsun ki olamayacak bir şey değil. Hepsi kendi içinde bitiyor.
Sekizinci yılındaki bir tıp öğrencisiyle konuşmuştum. “Nasıl yaptın?” diye sorduğumda, “Önce sakin olacaksın” dedi. Haklıydı da, başlarda pek dinleyemedim. Dediğim gibi ilk önce kendi içinde bitiyor. Kendi içimde bitirene kadar üç ay rahat uyuyamadım. Hala hayatımla ve kendimle ne yapacağımı seçemiyorum. Bu kararsızlık durmaksızın getirdiği “ya pişman olursam” korkusuyla tat kaçırıcı bir şey, ama bu kararsızlık aynı zamanda geleceğim hakkında çok daha geniş hayaller kurabilmemi sağlıyor. Sonuçta hiçbirimiz ileride bize ne olacak bilemeyiz; üniversitede de olsak, evlenmiş ve aile kurmuş olsak bile… Bu kararsızlığımız bence karşımıza çıkabilecek sürprizleri daha kolay karşılayabilmemizi sağlayacaktır.
- Seza Güzelöz yeni yazılarıyla ParaDurumu.com'da olmaya devam edecek...-