Spor Sergi Sarayı günlerinden, küreselleşen basketbolumuza
"...Sabahın saatlerinde başlardı basketbol maçları, tabii öncelikle küçükler yıldızlar derken akşama doğru, hatta geceleri zevkle heyecanla izlediğimiz, isimleri bugün bile saygı ile anılan basketbolcuları izlerdik..."
Basketbol ve futbol ilk gençlik günlerimden, hatta çocukluğumdan
itibaren ve halen en önemli, heyecan verici, takibimde olan takım
sporlarıdır 50’li yılların ikinci yarısından bugüne dek aralıksız
devam edegelen ve edecek olan.
50’li yıllar demişken, o zamanlar İstanbul’da, basketbolun
mabedi denilen “Spor Sergi Sarayı” ile futbolun
bugüne kadar yenilenerek gelen, zamanın akışında Mithat Paşa, İnönü
olarak anılan Dolmabahçe stadı. Sarıyerliler olarak sık sık
giderdik her ikisine de, bazen kimseyi bulamazsam tek başıma
giderdim özellikle de basketbol maçlarına.
Spor Sergi Salonu yerine niye saray denmiş bilmiyorum, belki insanımızda, zamanına göre, büyük binalara saray demek hoş geliyordu, her neyse, öncelikle sporseverlerin İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr. Lütfü Kırdar’a teşekkür duyguları olmuştur.
Sabahın saatlerinde başlardı basketbol maçları, tabii öncelikle küçükler yıldızlar derken akşama doğru, hatta geceleri zevkle heyecanla izlediğimiz, isimleri bugün bile saygı ile anılan basketbolcuları izlerdik.
1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren deplasmanlı basketbol ligi başlayınca seyirci ve basının ilgisi daha da artmıştı basketbola. 12 Takımın katıldığı 1966-67 sezonunda 22 maç sonunda Altınordu ilk şampiyon olmuştu. Katılan takımlar İTÜ, Fenerbahçe, Galatasaray, Kurtuluş, PTT, Kadıköyspor, Ankara Kolej, Muhafızgücü, Suspor, Şekerspor ve İzmir Altınordu ile Karşıyaka.
Modaspor basketbol takımını da anmadan geçilemez. 1946 yılında kurulan, basketbolumuzun önde gelen takımlarından olmuştur. Elbette basketbol şubesini 1951 yılında kuran Darüşşafaka da basketbolumuzun en güzel renklerinden biri olmuştur.
Sonraki yıllarda Beşiktaş, Eczacıbaşı, Efes Pilsen gibi öne çıkan takımlar da katılmıştı. Efes Pilsen (bugünkü Anadolu Efes) basketbol dünyamıza ayrı bir renk katmıştı.
Başlangıç yıllarının ilk yıllarının tartışılmaz lideri, kısaca Teknik diye anılan, İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi) idi. Unutulmaz ilk beş, Cihat, Zeki, Hüseyin Alp, Reşat ve Kemal, sahaya çıktığında kulaklar sağır edercesine Teknik Teknik zıp zıp, bombalasi, bombalasi bom bom sloganları ile salon inlerdi.
O devrin önde gelen basketçilerinden, Galatasaray’da Şengün, Büyük ve Küçük Nur, Fenerbahçe’de Batur, Moda’da Pano, Aydan Siyavuş (genç takımda iken oyunculuğu bırakıp coach’luğa başlamıştı), Kolej’den sayı kralı Barış ve niceleri.
Bir devri nomine eden Galatasaray basketbolunun unutulmazı Yalçın Granit’i ve Fenerbahçe’de basketbol ile başlayıp sonradan futbolun sinyoru olan Can Bartu’yu ve daha birçok unutulmaz oyuncular yetiştirmişti Türk basketbolu. Milli takımlar bazında da büyük başarılara imza atmışlardı.
Bir zamanların unutulmazları arasındaki Eczacıbaşı basketbol takımı
Küreselleşen Dünyamızda Basketbolumuz
Seneler geçtikçe, görsel medya, hızla gelişen teknoloji ve globalleşen dünyamızda her şey gibi takım sporun da rengini farklılaştırmıştı. Bugün geldiğimiz noktada hemen her takımda, hatta alt liglerde bile dünyanın her köşesinden sporcular bulunmaktadır. Spor dünyası artık tam bir endüstreleşme çağına girmiştir.
Elbette basketbolumuza da yansımaları olacaktı bu gelişmelerin, değişen şartlara uyum göstermek kaçınılmazdı. Hemen tüm takımlarımızda Türk oyuncu görmek, özellikle Avrupa (Fiba, Euroleague) arenasında hemen hemen imkansız. Görsek bile bazan birkaç dakika hatta saniyelik sürelerde.
Ben bu dünyanın içinde olmadım, ancak, yıllar yılı, iyi bir seyirci, izleyici ve takipçi olarak izlenimlerimi ve tamamen şahsi düşüncelerimi yansıtmaktayım burada. Birçok başarılara imza atan, bir zamanlar dünya kupasında Amerika ile final maçı yapan takımdan bugün geriye ne mi kaldı, geçenlerde bir gazete başlığında üzülerek gördüğüm ibare şöyleydi“İzlanda’yı devirdik”. (A Milli Erkek Basketbol Takımı, 2025 Avrupa Basketbol Şampiyonası Elemelerinde İzlanda'yı 76-75 mağlup ederek gruptaki ilk galibiyetini elde etti. Milli takıma son saniyede galibiyeti Tarık Biberovic'in basketi getirdi. 25 Şubat 2024)
Günümüzde en popüler olan Euroleagu’de Anadolu Efes iki kez, Fenerbahçe bir kez Avrupa şampiyonu oldu.
Turkish Airlines EuroLeague'de 2021-2022 sezonunun şampiyonu, Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da oynanan final maçında Real Madrid'i 58-57 yenen Anadolu Efes oldu.
EuroLeague finaline Anadolu Efes;
Vasilije Micic, Shane Larkin, James Anderson, Adrien Moerman, Tibor Pleiss beşiyle çıktı. Yedekler Beaubois, Singleton, Bryant, Petrusev, Dunston, Buğrahan Tuncer (süre almadı) ve Erten Gazi (süre almadı, Coach: Ergin Ataman
12 kişilik kadroda yedek olan iki Türk oyuncu ancak oynamadılar.
Biraz geriye dönelim, o zamanki adıyla Efes Pilsen (şimdi Anadolu Efes) Stefanel Milano ile Avrupa Koraç Kupası finalini oynuyor. İki maç esasında 6 ve 13 Mart 1996 tarihinde oynanan ve Efes Pilsen’in şampiyonluğu ile sona eren takımın kadrosundaki oyunculara bir bakalım;
Hüseyin Beşok, Ufuk Sarıca, Mirsad Türkcan, Erdal Bibo, Tamer Oyguç, Petar Naumoski, Mustafa Kemal Bitim, Alpay Öztaş, Bora Sancar, Volkan Aydın, Murat Evkiyaoğlu, Conrad McRae
2001 Yılından itibaren “12 Dev Adam” markası ile anılan, 2010 yılında ABD’ne finalde kaybederek FİBA dünya ikincisi olan takımımız bugün nerede. Cevabı “İzlanda’yı devirdik başlığında.!”
Artık anılarda Yaşamakta Spor Sergi Sarayı
40 Yıllık hatırı var Spor Sergi Sarayının bizlere bıraktığı doyumsuz güzellikteki basketbol anıları ile. Yalnız basketbol mu, boks, müzik festivalleri, güreş müsabakaları ile sayısız etkinliklere de ev sahipliği yapmıştı. Türk basketbolunun ilk mabedi olmuştu, hikayesini ancak yaşamış olanların anlatabileceği.
Salonda ısınma tertibatı yoktu, erken saatlerdeki maçlarda çocuklar ve izleyenlerin durumunu bilmiyorum, özellikle soğuk kış günlerinde herhalde hareketle ısınırlardı. Bizler mi, çok iyi anımsarım, bazen geciktiğim zamanlar kafamı uzatıp da maçı izleyecek yer zor bulurken, dışarıda kar yağıyor olsa da binlerce kişinin nefesi ile sımsıcak da olabiliyordu salon. Galatasaray-Fenerbahçe maçlarında hıncahınç dolardı. Beşiktaş sonradan iştirak etmişti.
Üst kattaki izleyiciler için günün son maçında öyle bir duman bulutu olurdu ki yukarıda oturan sahayı çok zor görürdü. Sigara dumanı ve insan nefesi hem ısınma hem de böyle anılar, sanki sis bulutları geçmekteydi üzerimizden. Acıktığında iki şansın vardı, ya ayran pide meyve suyu diye dolaşan birinden o kalabalıkta alabilirsen,, ya da devre arası, kantine iner şansını denerdin uzun kuyrukta. Bazen tepeden kuşlar geçerdi, kırık camlardan içeri girmiş olan güvercinler, tavan sanki kuş cenneti gibiydi.
Taraftarlar arasında kavga gürültü küfürlü tezahürat duyduğumu hatırlamıyorum, o günler saygınlığı, kibarlığı, inceliği hatta zarafeti maçlarda taraftarlara bile yansımıştı. Kızlı erkekli zamanın şık kıyafetleri ile doluşurdu salon. Nasıl ki Beyoğlu’na çıktığında günün modasına göre şapkalı kadınlar, kravatlı takım elbiseler, saçlar o biçim, tribünlerde öyleydi sanki.
Taraftarlar bilirdi köşelerini, orada toplanırlardı, bir de tarafsız olanlar vardı, sosyete tribünü deniler, tezahürat olmazdı oradan. Mithatpaşa Stadında da durum benzerdi, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarları kapalı tribünde birlikte kümelenerek izlerdi maçları, tatlı atışmalar, yenilenin tebriği, amigoların keyfi ve sevilmeleri, bir daha geri gelmeyecek insanların insani ilişkileri.
Şimdi düşünüyorum da Spor Sergi Sarayı olduğu gibi muhafaza edilebileydi bazı dokunuşlarla. Belki hala basketbol da oynanırdı orada, özleriz hala o salonun tüm farklı klüp taraftarlarının birleştirici ruhunu. Yine de bugün kendimi ve o zamanları yaşayanları şanslı görüyorum, bunları sohbetlerimizde daha iyi ve özlemle anlıyor ve hissediyorum. Anılarla dolu güzellikleri muhafaza edebilsek, koruyabilsek, yaşatmaya devam edebilsek.
28 Nisan 2024
Suadiye