Depresyon ya şunda ya bunda...
"..."Takma kafana" boş bir öğüt, baştan savıcı öğüt... Duygusal sebepler kalır, kalacaktır. Ancak depresyonun fiziksel sebepleri de vardır..."
Depresyon ya şunda ya bunda ya sende ya bende… Henüz evin içinde
değil ise hepimizin kapısının tam önünde. Çocuk, büyük bir fark da
kalmadı artık. Genetik tabanın muhakkak etkili olduğu bu olguda,
tetikleyicilerden kaçabilmek her bir birey için imkansıza varmış
halde.
COVID sürecinde her yaşanan, üzerine bir ekonomik kriz, buna
bağlı iş değişiklikleri, ev değişiklikleri, okul değişiklikleri...
Biriken başarısızlıklar, bunlar yoksa hayal kırıklıkları...
Depresyona girmenin değil, girmemenin tuhaf olduğu bir tünelden
geçiyoruz.
"Takma kafana" boş bir öğüt, baştan savıcı öğüt... Duygusal sebepler kalır, kalacaktır. Ancak depresyonun fiziksel sebepleri de vardır. Bunlardan engel olabildiğimize, ne kadarıysa... Akışa bırakılmayacak kısım burada. Bırakılmamalı da.
Hepsinin başında şu var. Biyokimyasal olarak serotonin ne ölçüde salgılanıyor, tiroid ve böbrek üstü bezleri ne kadar sağlıklı çalışıyor, bunlar kolayca ölçülebiliyor. Bunları yaptırıp kenara yazın. Sonra etraflıca yaşantınıza göz atın.
Alkol bağımlılığı, sigara bağımlılığı... Katiyen elemek zorunda olduğunuz ilk şeyler. İşyerinde mobbing, Bizans entrikaları, haddi sınırı olmadan uygulanan dedikodu döngüleri, sosyal medya üzerinden örgütlenip gerçekleştirilen linçler... Bunlar da derhal kendinizi içlerinden çekmeniz gereken şeyler. Saldırı tüketimi dipsiz bir bataklıktır, ayağınızı meraktan bile soksanız dibine çeker. Kaçın.
Asırlık dostluklar, bir ömür mutluluk, saygı, sınır, destek, paylaşım... Bunlar sadece sizin mahallenizde kaybolmadı, herkeste formülden çıktı. Dolayısıyla bunlar niye yok kısmını daha derin tartışmalara havale edip öznel bir ölçekten bakmak daha yararlı. Hepimiz unutkanız artık. Odaklanma konusunda epey bir kötüledik. Bardağın boş tarafı daha bir gözümüze çarpıyor. Duygularımız hızlı değişiyor. Bir anda gülüp hemen ardından ağlamıyoruz belki ama belli ki bunun altyapısı hazırda bekliyor. Çağın getirileri. Kaçılamıyor.
Fakat arkadaşlarınıza sarılmanız hala mümkün, bunu yapın. Affedici olun. Anlayışlı olun. Çözümden yana olun. Ailesine düşkün olun. Şefkatli olun, fedakar ve paylaşımcı olun. İşyerinizde minik jestleriniz ile sakin, huzurlu, çalışkan, net ve ahlaklı olun. Kimsenin üzerine basmadan, doğru zamanda doğru yerde duran, temiz ve net bir kişilik tablosu olsun hedefinizde. İşinizi daha nasıl geliştirirsiniz, kafanızı sadece buna yorun. Yaratacağınız dingin ve sağlıklı dinamizm sizi tepeye zaten taşıyacaktır.
Sebatkar, sadık, açık görüşlü ve anlayışlı kalmaya çok gayret edin. Hızlı düşünün, hızlı davranın. Çok yönlü düşünün ama korkmayın. Gereken risk illaki alınacaktır, adımlarınızı cesur atın. İç ses dediğiniz, ucu sizde biten kuşakların sesi, bastırmaya çalışmayın.
Toplumsal zorluklarda bile sürdürülebilir işlerin ve girişimlerin üzerinde, bence tam da şu günlerde, araştırmalar yapın. Sabit bir işiniz olabilir. Fikrinizi ve beyninizi hür tutmanıza engel değildir. Dünyaya açık olun, yenilikleri takip eder halde kalın. Girişimciliğin zihinsel anlamını kasmayın, küçültmektir bu. Her an hazırda bir sürü planınız olsun. Girişimciliğin özetidir.
Elbette bedensel silahlar, gereklilikler var.
Mineral, vitamin, karbonhidrat, protein ve yağın yeterli miktarlarda alınması, sağlıklı ve gerçek kaynaklardan alınması gereklidir. Çok basit bir formüldür, ama çok önemli ve özel bir formüldür. Her an, her seçimde tekrar ve tekrar gözden geçirin.
Yaşamda yol alırken, adımlar atarken, daima serbest radikaller oluşur ve bunlar bedenin dokusuna sürekli olarak zarar verir. Dolayısıyla bedenin daima yenilemesi gerekir, onarılması gerekir, güncellenmesi gerekir ki bu da ancak eksiksiz gıda ve antioksidanlarla mümkün olabilir. Doğal besinler, C ve E vitaminleri... İhmal etmeyin.
Bu düzende en ilginç şey belki de şu, serbest radikallerin yaşam süresince en çok efor harcadığı (ve haliyle hasar bıraktığı) organ beyin.
...
İyi beslenin.
Kışa giriyoruz. Brokoli, lahana, ıspanak, kabak, tatlı patates, kereviz, pırasa, havuç... Mevsime ait ne varsa listenizin başında da onlar olsun. C vitamini için en iyi kaynak narenciyelerdir. Yeşil biber, patates, greyfurt, limon, kuru soğan, taze soğan, bir elma, ne olursa... Mutlaka kuruyemiş. Kuru dut, kuru kayısı, ceviz, fındık, badem, kuru erik, ne severseniz...
Zeytinyağı. Tereyağı. Kış boyu mutlaka balık. Mutlaka deniz balığı. Hep balık. Ama gerçek balık.
(- yavru balık, hatalı balıkçılık, bunlara denk gelirseniz mutlaka şikayet edin. Not.)
Kuru fasulye, nohut, mercimek, kuru bakla. Bunlar da bol bol. Her hafta. Mutlaka.
Yumurta, yoğurt, bütün salatalar. Bolca sarımsak, çekinmeden soğan... Sirke.
Dahasını nasıl yazayım bilmiyorum. İki yazının birinde anlatmaya çalıştığım bir temel var. Geleneksel ürünlerin mevsimsel, bol ve makul fiyatlı olanlarını tercih edin, bunları evde pişirin, tencerenizi berekete teslim edin, ideal nedir derseniz budur.
// D vitamini, selenyum, Omega 3 açısından asla düşük değerlerde olmayın.
Kan tahlillerinizi rutinde yaptırıp eksiklerinizi tamamlayın. //
İyi gıda ve geleneksel gıda ile beslenen, mutlu aile ve iş ortamında varlık gösteren, temiz havada yürümek - iyi uyumak gibi olmazsa olmazları yerine getiren birinin serum şeklinde alınan ek destekler filan fıstık hiçbir para tuzağı ile işi olmaz.
Çok yaygınlaşan mucize satıcılarından uzak durun. Çocuklarınızı da aptal saptal karışımlardan, büyü - iksir - sihir havasında pazarlanan uyanık girişim ürünlerinden uzak tutun. Bütün bu para tuzakları yerine kemik suyuna (kendiniz yapın) bir kase çorba içirin, ya da evde mayalayacağınız bir kase yoğurdu yedirin. Çok, çok, çok, çok daha geçerlidir ve faydalıdır.
Bu konunun uzantısı olarak, piyasadaki mucize şişelere ve kavanozlara, Allah aşkına, bir kuruşunuzu bile vermeyin. Dünyanın geri kalanının savaştığı - dövüştüğü her olayın bizde çaresi bulunmuş da 300 - 500 liraya internet sitelerinde milyonlarca satılıyor gibi saçma bir durum oluştu. Sektör büyüdükçe büyüyor. Bilmem ne ana macunu filan. Yani öf, gerçekten pes, ve gerçekten öğk geliyor.