120 milyon dolarlık “Çığlık”
"Çığlık tablosunun 1895'te yapılan bu versiyonu 2012’de ABD’de 120 milyon dolara satılarak kısa süreliğine en pahalı sanat eseri unvanını aldı..."
3 Mart 2012 tarihinde medyaya düşen bir haber herkesin,
özellikle de koleksiyonerlerin çok ilgisini çekmişti. Haberde şöyle
deniliyordu; “Norveçli dışavurumcu ressam Edvard Munch'un-
Çığlık - adlı tablosu New York'ta 119,9 milyon dolara satıldı” .
Devamını da okuyalım, 1895'te tamamlanan pastel tablo, bir
müzayedede satılan en pahalı sanat eseri oldu. Sotheby's müzayede
evinde 50 milyon dolardan başlayan açık artırma sadece 12 dakika
sürdü.
( Rus medyasında yer alan haberlere göre satın alan kişi Roman
Abromovich)
İnsanın çocukluğu yansır kişiliğine, zorluklarla geçmiş ise... Bir de üstüne hassas bir yapısı varsa kişinin, içinde saklar duygularını... Bir gün tüm bunlar bir şekilde dışarı vurmaya başlar. Bir köyde doğuyor, kısa süre sonra aile şehre taşınıyor, bir banliyösüne, üçü kız beş çocuktan biri Edward, daha beş yaşında annesini, on dört yaşında iken ise çok sevdiği, kendisinden bir yaş büyük kız kardeş Sophie’yi yine annesi gibi veremden kaybedince iç dünyasında yaşadıkları giderek yoğunlaşıyor. Bir gün bir biçimde patlayacak içinde tuttukları o gün gelince... ( Edward kardeşi Sophie’yi anlatan “The Sick Child” -Hasta Çocuk- resmini yapmıştı.)
Babada bir müddet sonra depresyonlara girince yaşamını hayal etmek hiç de zor olmuyor, öte yandan kendinden dört yaş küçük kız kardeşi Laura ergenlik döneminde şizofrenik ataklar yaşadığından ara ara ömür boyu hastanede yaşamak zorunda kalıyor.
Mental sorunlar, endişe, baskı, korku ve sevgi, kalabalıklar içinde yalnızlık duyguları Edwrd Munch’un adeta kabusu oluyordu. Hepimiz zaman zaman kendimizi yalnız hissedebiliriz kalabalıklar içinde olsak da. Yalnızlık hissi farklı duygularla birleştiğinde zihinde de bir yabancılaşma durumu olabilmekte, Edward Munch’un eserlerine yansıdığı gibi.
Edward Munch’un içinde yoğunlaşan duygular bir gün dışa vuracak, patlayacaktı, işte o gün gelip çatmıştı. O günü Munch 22 ocak 1892 tarihli günlüğünde şöyle anlatıyordu. “Güneş batarken iki arkadaşımla yolda yürüyordum. Bir anda gökyüzü kan kırmızısına büründü. Arkadaşlarım yürümeye devam etti, ben ise endişeyle orada kalakaldım ve sanki doğanın içinden kuvvetli, sonu gelmez bir çığlık geçiyormuş gibi hissettim. Bu resmi çizdim, bulutları gerçek kan olarak boyadım, renk çığlık attı”
Genel kanıya göre ressam Munch'ın varoluşsal sıkıntı ve ıstıraplarını en iyi anlattığı eserdir. Çığlık resmi, durduk yere bir anda yapılan bir tablo değildir ve ressam bu eserde, hayatı boyunca şahit olduğu, yaşadığı, gördüğü ve duyduğu her şeyi bu eserine aktarmıştır.
Çığlık tablosunun 1895'te yapılan bu versiyonu 2012’de ABD’de 120 milyon dolara satılarak kısa süreliğine en pahalı sanat eseri unvanını aldı. Sarı, turuncu, kırmızıya bürünmüş gökyüzünün altında, köprünün ortasında durmuş, hem kadına hem erkeğe benzeyen bir insan figürü. İki elini kafatasına benzeyen kafasının iki yanına kaldırmış bir vaziyette duruyor.
Gözleri faltaşı gibi açılmış, kan donduran bir çığlık patlatıyor. Arkadaki iki kişinin sakinliği, uzakta görünen gemi normallik işareti taşısa da diğer her şeyde korku havası hakim. Sanki tüm sahne o çığlığın acısına ve heyecanına katılıyordu. Yukarıda ateş gibi yakıcı kan kırmızısı bir gökyüzü yer alıyordu. Bu kırmızı gökyüzü sanatsal bir buluş veya doğal şartlardan kaynaklı günbatımı rengiydi.
Bugünün dünyasında sevinç çığlıklarımızı ne kadar atabiliyoruz acaba, özellikle iç dünyamızdan yansıyan, bizi sevindiren sürprizler, iyi haberler… Son günlerde birkaç sevinç çığlığı atmışlığım olmadı değil, önce Melisa Vargas’ın Final maçı tie-break setinde durum 14-13 iken, maçı bitiren vuruşu, telefonda aynı anda dostum Metin Bener ile, vurduuuuuu diye attığımız çığlıklar. Geçenlerde kızım Özlem’in bana yaptığı unutulmaz doğum günü sürprizinde ve dün gece Kopenhag karşısında Galatasaray 2-1 geride iken Tete’nin attığı beraberlik golünde attığım sevinç çığlıkları gibi.
Çığlık tablosunun attığı çığlıklar
Tablonun ilk çığlığı:
Günlerden 12 şubat 1994, başkent Oslo’nun yaklaşık 170 km kuzeyinde, Lillehammer kasabasında 1994 Olympic Winter Games (Kış Olimpiyat Oyunları) ilk günü. Norveç, 1994 yılında düzenlenen Kış Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapıyordu. Ülkenin en büyük sanatçısı Edvard Munch’ın Oslo Ulusal Galerisi’nde bulunan Çığlık tablosunu bir vitrin ürünü gibi sergilemek amacıyla bulunduğu yerden galerinin zeminine taşıyalım demişler, bazı yetkililerin bu duruma tepki koymasına karşın.
Zemin kat, giriş ve çıkışı yakın, pencerelerden de ulaşılabilir, güvenlik riski yüksek doğal olarak. Kuzey halkı ile iş ve özel hayatımda çok yakından ilişkilerim olmuştu, bunlar genelde doğru insanlar, yalan aldatma rastlamadım.
Ne kadar güvenirsen güven, ipini sağlam kazığa bağlamazsan, yanılabilirsin, güvenlik önlemlerine aşırı güvenen Galeri yetkilileri gibi... İşte olimpik oyunlarının başlayacağı günün sabahı bir polis memuru dışarıda duvara dayalı bir merdiven görünce, yetkililerden kaybediş çığlıkları duyulsa da, asıl sessiz çığlık tablodan gelmişti. Sabahın erken saatlerinde tablo ayaklanıp galeriyi terk etmişti bile…!
Güvenlik kamerası görüntülerinde iki adamın bir merdivene tırmandığını, galeri penceresini kırdığını ve duvardaki Çığlık tablosunu kablo kesicilerle kesip alarak kaçtıkları göründü. Soygun sadece 50 saniye sürmüştü. Hırsızlar arkalarında alaycı bir şekilde “Zayıf güvenlik için teşekkürler” yazılı bir not bırakarak kayıplara karışmışlardı.
Neyse ki İngiliz polis teşkilatı “ Scotland Yard” yardıma çağrılır, fidye verileceği söylentileri yayan İngiliz polisi kurduğu tuzakla hırsızları yakalar, tablo da üç ay sonra Galeri de yerini bulur.
Tablonun İkinci Çığlığı
Aradan on sene geçmiştir, zaman unutturmuş yaşanan çalıntı olayını ki yine yeniden tabloya ikinci kez çığlık attıran bir yeni hırsızlık olayı daha yaşanması önlenememiş.
22 ağustos 2004, Oslo polis sözcüsü, iki kişi oldukları belirlenen hırsızların müze yetkililerini silahla etkisiz hale getirdiğini ve siyah bir otomobille kaçtıklarını açıklar. Müze basın sözcüsü de hırsızlık olayının gerçekleştiği sırada müzenin ziyaretçilerle dolu olduğunu, ateş açılmadığını ve kimsenin yaralanmadığını belirtir.
Soygunun yapıldığı sırada Ulusal Galeriyi gezmekte olan bir gazeteci soygunun güvenlik sistemindeki boşluktan kaynaklandığını ifade ederek, “Asıl şaşkınlık verici olan, iki tablonun da çıkış kapısına en yakın olan birinci salonda basit iplerle duvara tutturulmuş olarak sergilenmesidir. Soygun bir dakika içinde yapıldı ziyaretçilerin üstü aranmıyor, kontrol yok, güvenlik sistemi yok, alarm yok. Bütün bunlar ‘Gel, beni çal’ anlamına gelir” ifadesini kullanmıştı.
2004 yılında çalınan "Çığlık tablosu", 2006 yılında bulunmuş, ancak bu sürede gördüğü hasar nedeniyle onarım sürecinden geçirilmiştir.
21 Eylül 2023
Heybeliada