Sizden Gelen Hikayeler

Nasıl yaşayacağını kim belirler?

Yaşamakta olduğun hayatından memnun görünmüyor, için içini kemiriyor, hatta nedenlerini düşünüyorsun. Bulamadın değil mi, tekrar düşünmeye ne dersin? Derinlerde bir şeyler eksik olmasın?

Yaşamakta olduğun hayatından memnun görünmüyor, için içini kemiriyor, hatta nedenlerini düşünüyorsun. Bulamadın değil mi, tekrar düşünmeye ne dersin? Derinlerde bir şeyler eksik olmasın?

Hadi bakalım, derinlerdeki eksiklik ne ola ki? Buldun sanırım! Evet, acaba sen başkalarının sana dikte ettiği hayatı mı seçtin yaşamında? Olabilir mi? Olabilir tabii. Yaşam tercihlerini, seçimlerini başkalarının belirlemesine izin verdiğinin farkına vardın. Bir daha derin düşün, zamanı geri sar, sarılamaz ama olsun. Sen devam et sarmaya, bingo! Başkaları dikte etmiş, belirlemiş sen de o beklentileri memnun etmeye çalışmışsın. 

Bu arada kişiliğin oluşurken hayatını sevilmeye hedef seçmiş olmayasın? Herkesin seni sevmesini mi bekledin? Herkesi memnun etmeye çalışırken, bir de bakmışsın, yorgun duygular, gizlenmiş mutsuzluk sarmalındasın. Çocukluğunda yeterince sevgi görmemiş de olabilirsin.

Özellikle 70’li yıllardan itibaren dünya değişmeye başladı. Teknoloji geliştikçe, televizyonlar sana yepyeni yaşamlar göstermeye başladı. Reklamlar bilinç altına yerleşti, son yıllarda dünyada ne varsa sosyal medya dahil göz önünde.

Sosyal baskı arttıkça arttı. Farkında olmadan yaratılan talepler ve sunulan hayatlara av olmaya başladık. Kendi hayatının kontrolünü kaybettiğini fark etmeden önce diğer insanların yaşamlarını kıskanır olduk.    

Başkalarını memnun etmek, hareketli bir hedefi kovalamak gibi. Senden beklentiler giderek artar. Herkesi memnun etmeye çalışırsan, kendin dahil kimseyi memnun edemezsin. Beklentiler yanılsamadır. Bu nedenle çoğu insan istediği hayatı yaşayamıyor. Başkalarının senin hayatını tanımlamasına izin verdiğinde onların da reçetesini yazmak isteyebilirsin.

Başkalarından bir şey beklememek, insanların senin nasıl yaşayacağını dikte etmesini engellemenin ilk adımı. Kimsenin sana borçlu olmadığını anladığında, başkalarının da sana bir şey borçlu olmasını beklemeyi bırakırsın.

Kendini senden daha iyi kimse bilemez, nasıl yaşayacağını kendinden başka kimse seçemez.

El alem ne der diye!

‘’Yaşamını kendi özgür iradesiyle yönlendiremeyen kişi, başkalarının beklentilerinin esiridir’’ diyen psikolog ve değerli akademisyen Doğan Cüceloğlu, “başkaları ne der diye yaşıyoruz” başlıklı videosunda ne de güzel vurgulamış yaşanmamış hayatları;

“Kendimi örnek vereyim. Yaşlanacağım, doktora gideceğim. Doktor, ‘Canım hocam sizin kitapları çok seviyorum, keşke elimden bir şey gelse... Üç hafta, üç ay büyük adres değişikliği; helalleşin’' diyor. Helalleşiyorum. Gidiyorum mezarlıktan yerimi alıyorum. Kitabeyi yazdırıyorum. Ama şu soruyu soruyorum, ‘Silifke Mukaddem Mahallesi, Becirli Sokak No 1’de doğdum. 11 çocuklu bir ailenin 11 numaralı çocuğuyum. Yaşadım ve üç hafta, üç ay sonra öleceğim; peki ben yaşadım mı? Bu benim hayatım mıydı? Hakikaten yaşadım mı ben? İki türlü cevap verebilirsiniz birisi: Yok lan aklıma bile gelmedi. El alem ne der diye yaşadım ben. Ömrüm boyunca başkalarının benden beklentilerini yerine getirmek için çabaladım ve şimdi ölüyorum. Böyle insanları tanıyabilir misiniz? Evet, yaşlandıkça mendeburlaşırlar. Yaşlandıkça asık suratlı olurlar. Özellikle bilir; yaşanmamış bir yaşamdır onunki. Ve Erich Fromm der ki; ‘Yaşanmamış yaşamlar dünyadaki bütün savaşların, kötülüklerin temelidir.’”

Neden beğenmeyen bakmasın?

Çünkü ben en çok önyargıları kırmak istiyorum. 12-13 yaşlarındaki genç kızlar nasıldır bilirsiniz; herkes bana bakıyor zannederler. Orama mı bakıyorlar, burama mı? Bir gün büyükanneme söyledim. O da bana “Beğenmeyen bakmasın” demişti. Çok aklıma yattı, beni rahatlattı. Seneler sonra bu sözü bambaşka bir yapıda hayatımda çok kullandım. Çünkü aslında kadına karşı toplumsal önyargıların tümüne bir tavır bu. Bir yemek de yapsanız birilerine beğendirmeye çalışıyorsunuz, her şeyinizi birilerinin onayına sunuyorsunuz. Sonra kendinize gelip, “Beğenmeyen bakmasın, bu sizin probleminiz” diyorsunuz. Son derece güç veren, tekrar ayağa kaldıran bir söz bu.

Ekonomik olarak özgür ol. Bir meslek bul, sakın onu bırakma. Merak et, öğren, faydalı ol. Merak insanı genç ve dinç kılar. Kendini yararlı bulduğunda dinç kalırsın. Örneğin bu kitap bana iyi geldi, bir şey üretmiş oldum. Şiddetin tek çaresi var, ekonomik özgürlük. Bugün her çalışan kadın özgür kadındır. Çocukları ve ailesi ona saygı gösterir. Çünkü çalışan kadın daha çok görür, kıyas yapar ve kendini geliştirir. Bunu ancak kadını seven, çiçek açmasını isteyen erkekler tercih eder. Eğer ekonomik özgürlüğün varsa, karşındaki erkeğe “Ben seni seçtiğim için birlikteyiz, ihtiyacım olduğu için değil” diyorsun. Bu da seni herkesin gözünde başka bir lige çıkarıyor. Sana “Beğenmeyen bakmasın” deme lüksünü veriyor.

Bir röportajından alıntı yaptım Leyla Alaton’un “Beğenmeyen Bakmasın” adlı kitabi ile ilgili yapmış olduğu. Gençlerin, özellikle kadınların ilgisini çekebilir bu kitap.

Kendi hayatınızı, kendi hayallerini yaşamak, özgürce yaşayabilmek, ne güzel… Herkes beni sevsin, sevilmeyi hayatımın hedefine koydum demeden, başkaları ne derse desin kendine güvenerekten, özgüvenli, sevgi dolu, saygılı, zarif ve güzel duygularla yaşamak, ne güzel şey dercesine yaşamak!

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana…

Ataol Behramoğlu

22 Ocak 2022

Suadiye

Zamanı Geri Saramazsın! - Paradurumu.com

Live Your Life for You, Not to Please Expectations | Psychology Today