Sizden Gelen Hikayeler

Çok Gezen mi Bilir Çok Okuyan mı?

‘Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?’ İnsanın bir fikri olmadan bir icraatı olması mümkün değil elbette. Bu da okumakla ve merakla gelişen bir olgu.

Belki de yıllardır en çok tartışılan münazara konularının başında gelir.

‘Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?’ İnsanın bir fikri olmadan bir icraatı olması mümkün değil elbette. Bu da okumakla ve merakla gelişen bir olgu.

Üniversitede Mimarlık Tarihi derslerini en önden izlerdim. Çok kıymetli hocamız Sayın Prof. Bülent Özer’in derslerini izlemek büyük bir keyifti. Konferans salonunda genelde karartılmış ortamda dia projeksiyonla yapılan bu dersler öğrencileri ikiye ayırırdı. Sabaha kadar proje çizip, uyumayı tercih eden öğrenciler arka sıraları doldurur. Yine sabaha kadar proje çizip, dünyadaki mimari örnekleri görmeyi ve dönemleri içerisinde değerlendirilmesini dinlemeyi tercih eden öğrenciler ön sıraları doldururlardı. Ben ön sıraları dolduran öğrencilerdendim. Şimdilerde zihnimde kalan 16.ve 17. Yüzyıl mimarilerinin yoğun örneklerini barındıran Viyana ve Paris şehirleri en çok işlenen konulardı. Derslerde hayli aktif olan bir grup arkadaşımla beraber asistan hocalarımıza ‘Hocam dersler şahane, çok keyif alıyoruz, ama bu örnekleri bir de yerinde görüp incelesek bizim için daha faydalı olmaz mı?’ teklifiyle gittiğimizde hocalarımızın da önce şaşırdığını sonra da bizim kadar bu fikirden heyecan duyduğunu gördük. Ve böylece yine bir macera başladı. İlk hedefimiz Viyana’ydı. Hatta iş büyümüş, bir grup öğrenci sonrasında bir otobüs insana ulaşmış, bazı inşaat firmalarından da bütçemize katkıda bulunacak ufak çaplı sponsorluklar almıştık. Daha önceden de yurtdışı seyahatlerim olmuştu. Ama 97 yılında yaptığımız Viyana seyahati bir şehrin mimari olarak nasıl okunması gerektiğine dair ilk deneyimimdi. Daha sonra biraz daha geniş katılımlı bir ekip 98 yılında Paris’e bir mimari gezi düzenlemiştik.

 ‘Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?’ meselesine gelirsek, derslerde bilgi alt yapısını almış olmasaydık muhtemelen bu şehirlere gitmiş olmamız olaya o gözle bakmamıza yeterli olmayacaktı. Demek ki bilgi şart. Ama eğer bu şehirleri yerinde deneyimlemiş olmasaydık o dersler belki de şu anda hatırlanmayacak, tecrübeli eller tarafından aktarılan bilgiler ders notları arasında kalacaktı. Ben zaten bu münazaranın içerisinden çıkabilmiş bir insan değilim.

Gel gelelim Şehr-i İstanbul’un siluetini inşa etmiş nam-ı diğer Koca Sinan’ın bu konu ile alakasına:

Mimar Sinan, Osmanlı’nın en kudretli zamanlarında 1489-1588 yılları arasında insan ömrünün o denli uzun olmadığı bir dönemde 100 yıla yakın bir ömür yaşamış. Ben hayatı hakkında bir inceleme yaptığımda yaşamı boyunca gezip gördüğü diyarları öğrenince hayli şaşırmıştım.

Mimar Sinan 98 yıllık yaşamı boyunca dört kudretli Osmanlı Padişahı döneminde yaşamış ve çeşitli görevler almıştır. Birçoğumuzun bildiği üzere kendisi Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğmuştur. 1512 yılında 22 yaşında iken Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a gönderilmiştir. Orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağına girmiştir. Yavuz zamanında ilk kez Rumeli’den olduğu gibi Anadolu’dan da asker devşirilmeye başlanmıştır. Ve Sinan burada dülgerlik öğrenmiştir. Dülgerlik yapıların kaba ağaç ve tahta kısımlarının yapılma işine denir. Ahşap binaların çatmalarının kurulması, merdiven, döşeme, çatı ve tavan gibi yapısal kısımlarının yapılması işidir dülgerlik.

Mimar Sinan, Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır seferlerinde atlı sekban olarak görev yapmıştır. Bu seferler sayesinde İran’da Acem, Kahire’de ise Arap mimarisini inceleme fırsatı bulmuştur. Mısır seferi sayesinde mimari çevreyi tanımış, Selçuklu ve Safevi yapılarının yanında antik yapıları ve Mısır Piramitlerini de tanımıştır.

  • İran ve Mısır Seferleri, Mısır Piramitlerini görmüş
  • Çaldıran
  • Merc-i Dabık
  • Han Yunus
  • Reydaniye

Kanuni Sultan Süleyman döneminde:

  • 1521’de Belgrad
  • 1522’de Rodos seferlerine katılmıştır. Bu seferler, mimaride başka tarzları incelemesi için kendisine olanak sağlamıştır. Katıldığı bütün seferlerde ordunun yolu üzerindeki nehirlere köprüler kurmuştur.
  • 1526 Mohaç Meydan Savaşına katılmıştır.
  • 1532 Alman
  • 1534 Irak (Tebriz ve Bağdat) seferlerinde gösterdiği başarılarla dikkatleri üzerine çekmiştir.
  • 1537 haseki olarak Korfu
  • 1538 Kara Boğdan (Moldovya) Seferi’nde Prut Irmağı üzerine kısa zamanda kurduğu köprüyle padişahın takdirini kazanmıştır.

Orduya hizmet etmekle beraber bütün enerjisini mimarlığa yönlendirdi. İlk yapıtı olarak kabul edilen Halep’teki Hüsreviye Camii’ni 1537’de tamamlamıştır.

Mimar Sinan katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceleyip kendisi de birçok eserler vermiştir. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları ile ve Beyazıt Cami’sinin ustası Mimar Hayrettin’le tanışmıştır.

Mimar Sinan, Baş Mimarlık görevini Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat zamanında 49 yıl süre ile yapmıştır.

Mimar Sinan’ın bir dahi olduğu konusunda hemen herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum.   Ama Osmanlı’nın en parlak olduğu dönemde 98 yıl gibi bir yaş yaşamış olması, belki de imparatorluğun en güçlü olduğu dönemde 50 yıla yakın bir süre baş mimarlık yapmış olması gücünü nereden aldığının en önemli göstergesidir. Bu süre zarfında iki kıtada görevi gereği mimari inceleme ve araştırma fırsatları bulması da diğer en büyük şansı olmuştur belki de. Acemi oğlanlar ocağında İstanbul’da kalırken Ayasofya’yı da yakinen inceleme şansı olması diğer bilinen bir gerçek.

Bütün bu serüvene bakıldığında bence Koca Sinan da çok gezenlerin daha çok bildiği grupta yer almakta.

Dünyada 92 cami, 52 mescit, 55 medrese, 7 darülkurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 6 su yolu, 10 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 365 eserde imzası bulunan Mimar Sinan, 9 Nisan 1588'de 98 yaşında İstanbul'da vefat etti.

Ebru ÇAĞIN

Harcamalarınızı Nasıl Yönetebilirsiniz?Harcamalarınızı Nasıl Yönetebilirsiniz?