Sizden Gelen Hikayeler

Birey ve Toplum İlişkisi

Birey olmadan toplum bağımsız olarak var olamaz. Çünkü birey toplum içinde yaşar ve hareket eder... Ve toplum bireylere hizmet etmek için vardır.

Birey olmadan toplum bağımsız olarak var olamaz. Çünkü birey toplum içinde yaşar ve hareket eder... Ve toplum bireylere hizmet etmek için vardır.

İnsan, toplumda gruplar halinde yaşamak için biyolojik ve psikolojik olarak donanımlıdır. Birey ve toplum arasındaki ilişki, nihayetinde sosyal felsefenin tüm sorunlarının temellerinden biridir. Bireyin ve toplumun karşılıklı olarak bağımlı olması, diğerinin yardımıyla büyür. Bireyin temel sorumlulukları saygı, iş birliği ve katılımdır.

Toplum, bireye yaşamı için duyduğu her şeyi sağlar. Aynı zamanda bireyin kişiliğini, düşüncesini ve genel yaşam tarzını da etkiler. Bu şekilde birey topluma bağımlıdır.

Honoré de Balzac birey ve toplum ilişkisini, 1836 yılında yayınlanmış olan Vadideki Zambak (Le Lys dans la Vallée) adlı esrinde, Mortsauf Kontesi’nin Lövikont Felix de Vandenesse’e yazdığı mektubun bir bölümünde şöyle dile getirmektedir.

“Her şeyden önce, hayat hakkındaki düşüncelerimi biraz düşünmenizi isterim. Bunu kısaca anlatacağım. Toplumların ilahi bir kökene mi sahip olduklarını yoksa insan tarafından mı icat edildiklerini bilmiyorum. Hangi yöne doğru yürüyüp gittiklerini de bilmiyorum. Bana kesin olarak görünen şey, mevcut olduklarıdır. Bir kenarda ve yalnız yaşamak yerine, bu toplumların içine girmeyi kabul ettiğiniz andan itibaren, onu oluşturan kuralları da iyi diye kabul etmeniz gerekir. Bu toplumla sizin aranızda yarın, anlaşmaya benzeyen bir şey imzalanacaktır.

Bugünün toplumu insana yararlar sağlamaktan çok, onu sömüren bir toplum mudur acaba? Öyledir bence, ne var ki insanın orada kazançtan çok birtakım sorumluluklar ve yükümlülüklerle karşılaşması, ya da kişiye sağladığı yararları fazlasıyla pahalı satın alması konusuna gelince, bunlar bireyi değil yasa koyucuyu ilgilendirir daha çok. Benim görüşüme göre ister sizin için yararlı ister zararlı olsun asıl olan; toplumun belirlemiş olduğu genel kurallara uymaktır. Bu prensip size ne kadar basit görünürse görünsün, uygulanması oldukça güç bir şeydir. Bir ağacı canlandırmak, yeşilliği korumak, çiçekleri açtırmak, meyvelerini herkesin hayranlığını toplayabilecek şeklinde olgunlaştırmak için en ince, kılcal damarlara sızan can suyu gibidir.

Sevgili Felix, kanunların hepsi kitaplarda yazıl değildir. Ahlak ve adetlerin yarattığı yasalar da vardır ve bunların en önemlileri en az bilinenleridir. Hareketlerinizi, sözlerinizi, dış dünyanızı, toplum önüne çıkma, servete yaklaşma gibi durumlarınızı yöneten bu yasaların öğretmeni de kitabı da okulu da yoktur. Bu toplum yasalarına uymamak demek, toplumsal hayata hükmetmek yerine, o dünyanın köleliğini kabul etmek demektir.

Toplumu kurnaz davranıp herkesin zararına olarak kendi mutluluğunu yaratma kuramıyla açıklamaya çalışmak yıkıcı bir tavırdır; çünkü bu açıklama tarzının ağır sonuçları, yasaları, toplumu ya da insanları atlatarak, harcayarak, elde edilen şeyin haklı ve uygun olduğuna inanmaya zorlar. Bu yasaya göre, yavuz hırsız, yani yakalanmayan hırsız, temize çıkar;  kimseye belli etmeden  kocasına hainlik etmiş kadın mutludur, dürüsttür; adaletin eline tek ipucu bırakmadan bir adamı öldürün, siz de Macbeth gibi birkaç iklim elde edersiniz, aykırı bir harekette bulunmuş olmazsınız; uyulması gereken yasa sizin çıkarınızdan ibaret olmaktadır; tüm mesele, törelerle yasaların sizin isteklerle tutkularınızın karşınıza çıkardığı engelleri tanıksız, kanıtsız bir şekilde aşmaktan başka bir şey değildir.

İçeride vicdanımıza karşı olduğu gibi toplum vicdanına karşı da aykırı bir yol tutturmamalıyız.

Belki basit görünür bu sözler, ama doğruluğun, onurun, dürüstlüğün ve nezaketin, hayatta başarıya ulaşmanız için en emin araçlar olduğunu gösterir.

Şu çıkarcı dünyada bir sürü insan size duygulara bağlı kalarak yükselmenin mümkün olmadığını, fazla saygı gösterilen ahlak kurallarının insanın önünü tıkadığını söyleyecektir; kendileri için bir yarar taşımadığı bahanesiyle küçük bir çocuğun kalbini  kıran, yaşlı bir kadına kabaca davranan, iyi yürekli bir ihtiyarın yanında bir parça oturmayı katlanamayacak bir sıkıntı olarak düşünen  terbiye yoksunu, kıt görgülü, geleceği görmekten aciz ne adamlara rastlayacaksınız; daha sonra, bu adamların aşamadıkları dikenlere takıldıklarını, bir hiç uğruna hayatlarındaki başarı şansını elden kaçırdıklarına tanık olacaksınız ; oysa o dediğim karşılıklı görevler kuramına kendini baştan alıştırmış kimse hayat yolunda hiçbir engelle karşılaşmayacaktır; belki amacına ulaşması biraz gecikecektir, ama başarı şansı tam olacak, başkalarının toplum içindeki yeri yıkılırken onunki sağlam kalacaktır.’’

Birey ve toplum ilişkisinde, bireyler kendi davranışlarına göre kültürel normları ve toplumu değiştirebilir. Aslında bireyin davranışı toplumu etkilemez, bununla birlikte birey kendi alışkanlık ve davranışları ile toplumu değiştirmeye çalıştığında sosyal bir etki yaratır. Bireyler sosyal girişimcilik, toplum sorunlarına yaklaşımlarla toplumda pozitif etki yaratabilirler.

Bir bakıma hassas bir konu, üzerinde çok şeyler yazılmıştır ve daha da yazılabilir. Sosyologlarda farklı görüşlerde olmalarına karşın çoğunluğu toplumun bireyi nasıl etkilediği, toplumsal faktörlerin birey üzerindeki etkileri üzerinde durmuşlardır.

İki bin yıl önce filozof Epictetus’un söylemleri ile noktayı koyalım;

''Birey için iyi olan tek şey iradedir ve en önemli erdem bilgeliktir. Bilgelik ise, insanın kendisini doğanın ayrılmaz bir parçası olarak görmesiyle ve doğanın seyrine ayak uydurmasıyla elde edilir. Birey olarak insan kendisini dünyanın gidişinden sıyırıp ayıramadığına göre, yapılacak en iyi iş dünyanın gidişini olduğu gibi benimserse, kendisini gereksiz sıkıntı ve tedirginliklerden kurtarır.''

22 Mayıs 2021

Heybeliada

Fethi Denizmen