Sağlık

Konu 1, 2, 3 ve 4

Bu haftaki yazıda dört konu başlığı var.

Konu bir. Sömestr tatili bitti. Çocuklarımıza ikinci yarıyıl için başarılar diliyorum.

Kartalkaya'daki korkunç yangın ve yangında hayatını kaybeden herkes için, her aile ve her fert için çok ama çok üzgünüm. Hayal bile edilemez bir olay yaşandı. Çok elim. Allah kalanlara sabır versin. Söyleyecek söz bile bulamıyorum.

Konu iki. Arada çatlıyorum ve paylaşıyorum, talebinizi ve hayallerimizi doğru bir noktada birleştirmek istiyorum.

İşte, bu hayaller biraz biçim kazandı. 'Frozen kitchen', yani yarı hazır, tamamen hazır veya çiğ. Beraberinde kısa tarif kartlarıyla yemekler... Raflarımıza koymanın gerekliliği sahiden de doğdu. İstanbul'da iş günü sonrası eve gelen, eli ayağı trafikten felç olmuş, günün ağırlığı ve stres yükü ile çok kısa bir süreyi sofra hazırlamak için ayırabilecek ciddi bir kitle var ve evet, kesinlikle anlıyorum.

Sarıyer'deki evimden abimi ziyarete Bahçeşehir'e gideyim dediğim zamanı öylesine yanlış ayarladım ki güya yemek pişireceğim ve birlikte yiyeceğimiz abime 2 saat 50 dakikada zor ulaştım. Yemek beri kalsın, yemekten sonra çay içeriz kısmı da kaçtı. Pide siparişi ve bir şişe ayran, elimizde tek seçenek olarak kaldı. Empati için belki de gerekliymiş.

İşinizi kolaylaştıracağız. Bir ay sonra ilk büyük dondurucu ve hazır yemek dolabı Kalamış dükkanda yerini alacak. Kısa bir demo yapıp geri dönüşleri dinledikten sonra iyice şekillendirip bunu her birimde sunacağız. Ekip şampiyonlar ligi gibi. Şimdilik sürpriz olarak kalsın.

+ Mutlaka birlikte kahvaltı edeceğiz.

Dört koldan buna uygun bir yer araştırıyoruz. Aklı başında fiyatlar ile düzgün, lezzetli, sağlıklı bir kahvaltı ne kadar zor olabilir ki?

Kahvaltı için mekan ararken ekseriyetle açılmış, çalışmış, ama sonra bir sebeple kapanmış yerleri gezdik. Pastane, cafe, restoran... Gezerken elbette mevcut ekipmanı, soğuk havayı, fırınları, derin dondurucuları da inceleme şansı elde ettik. Ne kadar kapak varsa açtık, arkasındaki her şeye uzun uzun baktık. Beni çok şaşırtan -ki ben artık çok az şeye şaşırıyorum bu sektörde, şu oldu:

En leş (her anlamda leş) malzeme, hijyen sıfır. Çürüme, bakteri, küf inanılmaz ölçülerde. Bunları gördüğümüz yerler 'lüks' sıfatını üzerine basa basa vurgulayarak devir yapmak isteyen yerler. (Kendi deyimleriyle) "En üst segment müşteri profiline" anormal fiyatlarla ürün kitlemek için açılmış ve bir süre çalışmış, belki on tane mekan... Ön kısımda daima harika ambalajlar, şimdi faal olmayan sosyal medya hesaplarından müthiş fotoğraflar, beyaz önlüklü pırıl pırıl şefler filan var. Bir de arka planda olanlar... Öylesine büyük bir tezat ki!

Çok üzüldüm. Kıyı kenar esnaf lokantalarında yiyen bendeniz, bu ultra lüks (ultra marketing) mekanlar kadar kötüsünü hiç görmemiştim. Hayli yüksek fiyatlar ile bu işe ayrılan bütçeyi fazlasıyla zorlayan yerlerin arkasında maalesef aynı manzara. Cidden haksızlık bu.

Bir parantez açmak istiyorum. Dışarıda yiyecekseniz esnaf lokantası en iyi seçenektir.

Esnaf lokantası dediğiniz şey zincir şeklinde, evvela sağındaki solundaki işletmelere hitap eder. Bu işletmeciler de o lokantaya gelen malı sabahtan akşama kadar izler, gözler. Personeli, mutfağı da bilirler. Mutfak zaten gizli saklı değildir. Lokanta PR kasmadığı için iş yapabilmesinin tek yolu yemeğin iyi ve tabii lezzetli olmasıdır. Özetle her türlü test edilmiştir ve onaylanmıştır.

Yeni nesil hayalet mutfaklarda, uygulama üzerinden kapıya çağırmalarda ne yediğinizi, nerede hazırlandığını, içinde ne kullanıldığını, hangi koşullarda paketlendiğini katiyen bilemezsiniz. Anormal işler dönebilir ki dönüyor da.Öyle işler dönüyor ki tahminleriniz hafif kalır.

Üçüncü konu. Sezon başlarken "zeytinyağında bu sene bol sene olacak, sakın manasız yüksek fiyatlar ödemeyin" demiştim, hatırlarsınız.

Dediğim oldu. Dağlardan ovalardan zeytinyağı akıyor. Kalitesi bütün bölgelerde bence gayet güzel. Fakat seneye zeytinyağı az olacak, fiyat pahalı olacak. Dolayısıyla bu sene bulup ulaştığınız, fiyatını, tadını onayladığınız üreticilerden büyük boylarda, çokça alın. Bu sezon 0,3 asit en güzel yağ için maksimum 400 - 450 lira belirlenmişken seneye 1.000-1.200 bandına çıkacaktır. Yani depoda, kilerde 20 litre olsun, fazladan olsun. Dinlenmiş yağ altın sarısı ve güzel olur. Yemeğe de çok yakışır, soğuk tüketime de...

Enzim ve besin değeri değişmez.

Bu sene 400 - 450'nin üzerine satan yere ise lütfen bir mesaj atın "Niye böyle?" diye.

Yanıtı benimle de paylaşırsanız gerçekten çok sevinirim. Size tercüme ederim.

Konu dört. Kahvaltı ve donmuş gıda, bu ok. Glutensiz. Peki, ona da ok.

Diğer tüm tavsiyeleri bekleriz. Kahvaltının demosunu Kalamış dükkana çok yakın bir mekanda araştırıyoruz. Park yeri ve trafik probleminin bambaşka boyutlara ulaştığı İstanbul'da hazır park yeri bulmuşken birkaç işi birden halletmek gerçekten iyi fikir.

Ben bu park yeri probleminin, trafiğin ve uçup gitmiş fiyatlar denizinin içinde sekiz günün ardından sabah köyüme dönüyorum.

İstanbul gerçekten dünyanın en güzel şehri. Kirine, pasına, sisine rağmen gölgelenemeyen bir güzelliği var.

Güzel olan her şey gibi zor.

Fakat her şeye de değer.


* * *