Sağlık

Ege’de İkincil Bir Hayat Kurmak İsteyenler İçin ve Yumurtalara Dair

İstanbul'da fiziken bulunmak zorunda olmayan herkesin elbette trafiksiz, temiz hava bol gıda şeklinde ikincil bir hayat kurmasını dilerim. Bunu depremden bağımsız isterim. Doğa çok güzel, Ege çok güzel, Karadeniz, bir ölçüde Trakya, Doğu ve elbette Akdeniz... Ülkenin her yeri çok güzel.

Tercihinizi ağırlıklı Ege'ye yöneltirseniz Ege'deki bütün favori ilçe ve şehirlerin, bu yöneliminizi ellerini ovuşturarak beklediğini söyleyebilirim. Dolayısıyla "Ege" dendiğinde aklınıza gelen ilk on (bence yirmi) yerin üzerini hiç düşünmeden çizin. İsmini daha az duyduğunuz saf ve tatlı birçok ilçe ve birçok köy var bu bölgede. Elinizdeki bütçeyi daraltmayan ve canınızı da sıkmayacak yerler var.

Arabaya atlayın, şöyle gözlerinizle birkaç gün görün, beş duyunuzu kullanarak seçin. Otoyollardan, büyük şehirlerden çok fazla içeriye girmeyin. 40-50 kilometrelik bir çember bence idealdir. Bursa'nın köylerinden başlayın, Balıkesir'in köylerine gidin, oradan Manisa, Aydın...

Bu yerlerin kırsalı, köyleri cidden birbirinden güzeldir. Tavsiyem, arazi alıp içine şato yapmayı düşünmeyin. 500 - 700 metre arası, köyün dış sınırında bağımsız bir parsel/ müstakil bir ev almak en mantıklısı olacaktır. Tamirat ruhsatı ile bunu basitçe düzeltip toparlarsınız, duvarlarınızı örersiniz. İnce detayları ise yıllara bırakırsınız. "Havuz yapayım, bir de jakuzi..." filan demeyin. Göze batmayın. Abartmayın.

Sakince uyum sağlayın. Köyün ahalisi ile üzerinde incelikle düşündüğünüz bir alma verme dengesi kurun ve sınırı geçmeyin. Bir süre olduğunuz yerde durun, gözlemci olun. Sakin olun. Zaman içinde en değerli insanlar ile sağlıklı iletişim kuracaksınız. Sürat kazaya sebebiyet verir. Unutmayın.

Kırsalda iş kurmak istiyorsanız 'yerleştikten sonra' en az iki sene bekleyin. Bu süreçte eşyalarınızı satın, safralarınızı temizleyin. Azalın ve azaltın. Sonrası zaten kendiliğinden gelecektir. Özetle "sakin olun" dışında bir tavsiyeye ihtiyaç yok. Ama bu tavsiyeye de çok önem verin.

Online çalışanlar, gidip gelip işini çevirebilenler için kırsal muhteşem bir plan olur. Fiziksel olarak İstanbul'da yaşamayı sevenler ve isteyenler de elbette olur. Dolayısıyla katı bir yönlendirmeyi ben kendime hak görmüyorum.

Sorarsanız... Kırsaldaki 27. senemin ardından "olduğum yerde mutluyum" diyebiliyorum. Yine de bir kira evim var İstanbul'da. Senede yaklaşık iki ayımı burada geçiriyorum. Kalan zamanda ise bu evi kızım kullanıyor. 60-70 senelik binadır, klasik İstanbul apartmanı... Duvarları ve temeli sağlam, deprem raporu karamsar değil, ötesinin peşine düşmüyorum. Türkiye ciddi anlamda bir deprem ülkesi. Ama bizimki de psikoloji... Temel mühendislik verileriyle bir şekilde tatmin olmak zorundayız. Ötesi bizi bir anlamda kurtarır, bir anlamda da yıkar. Bu topa fazla girmek istemiyorum.

Ne olursa olsun bir ikincil düzenimiz olsun diyenler için tavsiyem yukarıdaki paragraflardan ibaret.

Zeytinlik, cevizlik filan işlerine ilkten sakın girmeyin. Girmeyin, girmeyin ve girmeyin.

Bu hafta böyle bitireyim.

Ekim 2020'de yumurta ile ilgili bir şeyler yazmıştım. Onu aşağıya ekledim.

Mutlu, sakin, huzurlu bir hafta dilerim.

***

(03/10/2020) Yumurta sorunsalı: Çok önemli olduğu kadar çok da kafa karıştırıcı bir gıda.

Tüketiciler yumurtayı alıyor, tadıyor. Yumurta kutularının üzerinde de hep çok güzel şeyler yazıyor. :) Ama kutu içindeki yumurtanın tadı o yazılanlar ile hiç uyuşmuyor. Sıradan, tatsız ve lezzetsiz bir yumurta. Çoğu da bir tuhaf kokuyor. İhtimalle endüstriyel yumurta çıktısı satın alınıyor. Sayıları karşılaştırmadaki imkansızlık koca bir bilinmezlik sahası oluşturuyor. Bilinmezliğin içinde de her şey mümkün.

Damağınız gerçekten iyi bir yumurtayı sıradan bir yumurtadan kolay ayırır sanıyorum. :) Yumurtaların üzerindeki numaralar ise görece yeni bir konu, aslında öncesinde bir kez daha yazmıştım. Şimdi tekrar...

0 numara: Organik yem verilen tavuğun yumurtası.

'Organik yem' denilen şey satın alınıyor, doğru. Tavuk bu yemin dışında bir şey yemiyor. Bulunduğu alanın içinde aldığı tek besin bu yani... Tavuğun cinsi fark etmiyor. Yemi aldın, sertifikası var, bitti gitti: Numaran sıfır. Bu yemin çeşitleri var. Tavuğun ne yapmasını istiyorsan ona göre yem alabiliyorsun. Keseceksen etlik yem, kesmeden önce yumurtlatacaksan ona göre yem, çift sarılı olsun istersen ona göre yem, sarı - turuncu vs istersen ona göre başka bir yem var. Neredeyse tümü, kafamın almadığı bir hızla tavukları büyütüyor. Bizim tavuklar 52. haftalarında piliçten az biraz iri oluyorlar, 3 kiloyu ise ancak 2 - 3 yaşlarında yakalayabiliyorlar. Bu sistemde bu süreler günler ile ölçülüyor.

1 numara: Serbest kümeslerde yaşayan tavuğun yumurtası.

Bu çok karışık. Tamamen serbest gezen, otu, çöpü, tezeği eşeleyen de 1 numarayı alıyor, belirli bir kaç desimetrekare alanda yaşayıp yine bilinmezlik içinde ne verilirse onu yiyen de aynı numarayı alıyor. 1 numaralı yumurtayı veren tavuk tam da olması gerektiği gibi köyün içinde geziyor, eşeleniyor olabilir. Ama ufak bir bahçe içinde önüne yemek fabrikalarının atıkları dökülüyor da olabilir. Hatta full GDO'lu yem kullanan besi çiftliklerinin atığı, dışkısı bile yem olarak kullanılıyor olabilir. Kimse bunları bilemez. Yeri ve üreticiyi tanımanız en doğrusu. Lezzeti de ayırıyor, damağınıza güvenebilirsiniz. Fakat renge hiç bakmayın, o konu derya deniz... Bizim numaramız da 1. Tavuklarımız kafalarına göre geziyor, canları isterse kümese giriyor, girmiyor, ağaçta uyuyor, yedikleri ağırlıklı bizim meyve, sebzenin sapı, çöpü, bunlar zaten hiç bitmiyor. Yine de yetmezse kendi buğdayımız, tamamı bu.

2 numara: Kapalı kümeste yaşayan tavuğun yumurtası. Açık alan yok. Yemler ağırlıklı GDO'lu. Hormon kısıtlaması yok, yemde herhangi bir kısıtlama yok, tavuklar da genelde (%99.9 gibi bir genel) Atak-s cinsidir.

3 numara: Tavuk istif alanları. Bu artık basbayağı insanlık dışı fikirlerin vücut bulmuş hali anlamına geliyor. Bildiğiniz işkence yani. Stres içinde kısacık ömürler yaşayan, bu stres içinde doğuran, yani abuk sabuk beslenmeleri dışında bir de non-stop stres hormonları salgılayan hayvancıklar... Ekstra olarak eklenen östrojen hormonunun insan bedenine geçmesi de işin bonusu, bu konu yıllardır tartışılıyor.

--Yine bir davanın öznesi olmamak için "İstisnalar olabilir elbette" diyeyim. Tavuk ve yumurta konusunda 2016'da yazdığım benzer bir yazı üzerine Şenpiliç Gıda Sanayi A.Ş.'nin yönetim kurulu başkanı ve hissedarı Sn. İpek Üstündağ, 'Kişilik haklarının zedelendiğini, kendisinin itibarsızlaştığını ve duygusal olarak yaralandığını' belirterek bana bir dava açmış, bütün bunlara karşılık 5.000 TL manevi tazminat talep etmiş idi.

Açılan bu dava İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce reddedildi ve lehime sonuçlandı. --

Kimseyi duygusal olarak yaralamadan köy yumurtası, lesitin ve minik boy yumurtalar... :)

Yumurtlamaya yeni başlamış tavuğun yumurtası ile 2 yaşındaki bir tavuğun yumurtası arasında boyut harici bir fark olmaz. Yani ne protein ne yağ değeri vs Bilakis ergin tavuğun yumurtası, doğalında civciv yapmaya daha uygundur. Enzimleri de öyle. Minicik yumurtaların 'genç piliç yumurtası' diye daha yüksek bir fiyat talebi ile satılması saçma sapan bir pazarlama girişiminden başka şey değil. Bunlara düşmeyin.

Yumurtada önemli olan şudur:

Tavuk gerçekten epey epey serbest olmalı.

Gezdiği alan gerçekten, çok çok geniş olmalı. Bu alanın içinde inek, koyun, keçi ağılları varsa ve tavuk eşelenebiliyor ise ne ala...

Yine gezdiği alan içinde yaban bitkileri varsa ne ala... Alanda börtü böcek, solucan, sinek gibi yüksek protein kaynakları varsa ne ala...

Tavuklar tek cins değil de bin türlü renk, doku ve cinste ise ne ala...

Sadece mevsiminde, yabani kuşlardan hastalık kapmaması için tek bir aşı. İdealinde tüm müdahale budur. Antibiyotiği yemle almaları çok yaygın, ama çok da riskli. Bu antibiyotik hayvanın etinden ve yumurtasından tüketiciye geçebilir, geçiyor da. Tüketenin sindirim sistemi içinde bulunan yararlı bakterileri öldürüyor ve bağışıklığı düşürüyor. Antibiyotik direnci ek katkı olarak geliyor yani, maalesef... Bu konular ile ilgili de Greenpeace uzun yıllardır bir mücadele veriyor. (Onlara da Banvit, Beypiliç, Keskinoğlu ve -yine Şenpiliç- dava açmıştı.)

'Köy yumurtası' önemli ve güzel bir kavram. Şu demektir: Tavuk var, geziyor, ama sadece tavuk yok, horoz da var, o da geziyor. Tavuk ve horoz çiftleşiyor. İdeal yumurta işte bu ortamdan alınan yumurtadır. Çünkü bu yumurta, horozun spermi ile buluştuğunda sağlıklı bir civciv oluşturmak için embriyo yapısına adım atıyor, o anda da doğal lesitin salgılanıyor. Lesitin sizi koruyacak olan şey.

Piyasada döllenmiş yumurtaya rastlamanız kolay değil. Horozlar genellikle kümeslere asla sokulmaz. Çünkü yumurta döllendikten sonra hızlıca damarlanır ve kanlanmaya başlar. Yani ne depoda stok yapabilirsiniz ne de rafta uzun uzadıya tutabilirsiniz. Besin olarak eksikli de olsa raf ömrü uzun bir yumurta piyasada elbette daha makbul. Bizde horoz var. Sayıları da akla ziyan seviyede. Önem verdiğim konudur...


1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı kutlu olsun.


* * *