Düellodan Hallice
Kültürümüzde düello yoktur bizim. Karşısına çıkıp gözlerine bakarak halletme filan da yoktur. Bizde pusu kurma kültürü vardır, arkadan saldırmak vardır. Tuzak kurmak, plan yapmak, entrikalara dalmak vardır. Bizans entrikasının halk dilinde alicengiz oyunu diye bir karşılığı bile vardır.
Bir haber okudum. Vatandaşın biri ünlü süpermarket
zincirlerinden birinden elma alıyor, sonra da "Analiz ettirdim"
diyerek markete dava açıyor (ya da savcılığa şikayette bulunuyor).
"Bunda insan sağlığına zararlı çoklu pestisit kalıntısı var, sen
benim sağlığımı riske atıyorsun" davasına dönüşmüş halde olay.
İlk bakışta bilinçli bir tüketici. Senelerdir anlatmaya
çalıştığım üzere danışıklı dövüşler ve ayarlanmış numuneler
olmadan, ahbap çavuş ilişkilerine dayanan aptal saptal analizler
yerine tüketicinin kendi araştırması yeğdir diye düşündüm. Amma
velâkin bu durumun ucu çok açık.
Burada işleyen mekanizma sağlıklı değil.
Olay elmayı satan market değil. Söz konusu şirket aynı portalda birbiriyle sıkı rekabet içindeki 40-50 farklı gross marketten ve tedarik zincirinden biri. Her gün binlerce ton mal Antalya, Alanya, Demre, Fethiye hallerinden bu zincire ve benzerlerine sevk ediliyor, sonrasında da binlerce mağazaya bölünüyor. Bu markalar anlaşmalı aracılarla çalışır ve böyle bir çapta minimal üretici seviyesine inmeleri tamamiyle imkânsız bir olay.
Yani şöyle.
Bahsi geçen marketin Antalya halinde onun için mal toplayan, tırlarını doldurup boşaltan, sevkiyat yapan çalışanları, haldeki büyük tüccarlarla anlaşmaları var. Bu kurulu sistemde malın hale girmesi ve ardından zincirin (zincirlerin) binlerce mağazasına sevk edilmesi arasındaki süre 24 saati geçmez. Bu 24 saat içinde söz konusu marketin her bir sevkten numune alması, bu numuneyi analize sokması, gelen sonuçlara göre hareket etmesi filan imkânsıza yakındır, bence. Bu analizlerin yarılanma süreleri var.
Pazarda, manavda, sokakta, köyde, yol kenarındaki yerel markette ya da organik pazarda ya da her yerde aynı analiz süreçleri ve zamanlamaları var. Yedikule marullarından Gümüşdere domateslerine, Kemerburgaz'daki orman içi tezgahlara kadar, aklınıza ne gelirse, bu risk hep var. Gözlerinizi açık tutmalısınız.
Bir de madalyonun öbür yüzü var.
Tağşiş listeleri ile birlikte analiz olayları patlayınca bunun ne kadar büyük rating getirdiğini gören çeteler oluşmuş olabilir mi?
Aslında olabilir. :) Hatta bunlar çoktan oluştu bile. Şimdiden sonra dikkatlice izleyin, eminim algıda seçicilik yaşayarak fark edeceksiniz.
Ancak günün konusu bu değil.
Diyelim ki mevzubahis marketin sahibiyim. Sadık bir çalışanım ile rakip marketlere bir oyun yapalım, satışlarını düşürelim diye plan kuruyoruz. Çalışanım ile bu planı kurduktan sonra suyunun suyu olan, ipsiz sapsız birini veya bütünüyle bu işlere uygun, kullanışlı bir 'piyonu' olaya katarak kurgu yapar mıyım, yaparsam nasıl yaparım?
Bir kilo elma alırım. Her köşede sorgusuz sualsiz tarım ilacı satan bir milyon dükkan var. İstediğiniz tarım ilacını kilo ile alabilirsiniz bunlardan, süper ucuz. Alın, sürün elmaya, hatta tarım ilacının eritildiği eriyikte bekletin ki iyice içine işlesin, sonra analize götürün. Elinizde marketin fişi ve ilaçlı bir elma var. Sonuçlar da belli. Kombo!
Şimdi iş kaldı rüzgarı yakalamaya ve bu tip PR'lar ile ayakta kalan, özde de parayı bastıranın istediği rüzgarı estirdiği bir yayın platformu ile sözlü anlaşma yapmaya... Bu da tamamlandı ise görev tamamlanmıştır. Artık işin içinden çık çıkabilirsen.
Bu kadar kolay olmamalı. Olmaması için de devletin belirlediği analiz kuralları var.
Peki bu analiz rüzgârlarının getirisi ne oldu?
Bize teklif edilenleri söyleyeyim:
'En güvenilir 10 marka' başlığıyla bir post hazırlanıyor, bilmem ne kadar etkileşimli, bilmem ne kadar takipçili hesaplardan paylaşılacak senkronize biçimde. Soruyorlar, "Siz bu post'un içinde yer almak ister misiniz?" diye. İstemeyiz.
"Denetimci baba diye bir hesabımız var. Rakipleriniz varsa döveriz, isterseniz sizi överiz. Kaşesi şu kadar. Konumuz halk sağlığı, amme hizmeti. Bunu ister misiniz?" İstemeyiz.
'Önce hastalığı ortaya çıkar, sonra da ilacını piyasaya çıkar' sektörünün mini bir taklidi oluştu.
Önce bir pestisit rüzgârı. Sonra bu rüzgârı istediği yönlere yellemek için katkıda bulunanlar. Bir baştan bir başa bütün hesaplar.
Antep fıstığından mandalinaya, herkeste bir pestisit muhabbeti. Son iki haftadır manşetler komple bu.
Doktor hesapları, özellikle meslekten men edilenler de durmadı, iştahla daldılar. Bir körük, bir yelpaze. Yandı tutuştu.
Peki özde bir değişiklik oldu mu?
Hayır.
İkinci dünya savaşından sonra silah-bomba üreten bütün şirketler gıdaya, tarıma, tarım ilaçlarına ve hastane ve ilaç sektörüne geçiş yaptılar. O zamandan beri de çatır çatır, tam yol ileri havasındalar. Burada değişen hiçbir şey yok.
Sağlıklı bir formata bağlanmaz ise namlunun ucundaki mermi geri
teper.
Parayı bastıran kendini aklar. Çok başka yerlere varır bu
rüzgâr.
Dikkat.
* * *