A Durumuna Karşı B Durumu
Uzaylılar kapıda galiba. :) Aramızda kalsın, duyumlarım var...
Üçüncü Dünya Savaşı ise bazen değişen bazen değişmeyen adice
yöntemlerle dört bir yanda sürmeye devam ediyor. Ortadoğu'ya ille
demokrasiyi getirmek için yüksek çaba gösteren beyaz adamlar dört
bir yanda alevler yaktı, yakmaya da devam ediyorlar. Aynı
demokrasiyi daha önceden getirdikleri ülkelerin hâlleri ise malum.
Hepsinden varlık, refah ve medeniyet fışkırıyor.
Afrika'da bambaşka normlar... Yerin altındaki ve üstündeki tüm
zenginlikleri alıp insan unsurunu da köle hâline getiren, sömürge
kavramına asırlardır olağanüstü kötülükler ekleyen (halen de
sömürmeye devam eden) 'medeniyetin beşiği' ülkeler gözlerimizin
içine baka baka Afrika'nın açlığı ve yoksulluğu konulu konser ve
kampanyalar düzenliyor.
Gerçekten içler acısı tersliklerin ve tuhaflıkların en vicdansız örnekleriyle dört yanı bezenmiş bir dünya...
Kuzey Avrupa ülkeleri filan, bilmiyorum. Farklı olduğunu sanmıyorum, bağnazlık her cenahta devam ediyor. Sömürdükleri ülkelerin madenlerinden ölümüne sömürdükleri kölelere elmas çıkarttıran, buralardan alan-çalan ülkelerin insanları bu elmasları boyunlarına takıp yardım baloları düzenliyorlar. Bodrum'un 'Çav Bella' çalınan köpük partilerine döndü dünya. Şaka gibi, ama değil. Film olsa, film değil.
Diğer yanda ise hayatlarımız devam ediyor. Yapay zekâ bu hayatların içinde. Yani bindik bir alamete...
Pek çok meslek tamamen ekarte edilecek ya da ihtiyaç duyulan meslek insanı çok azalacak gibi gözüküyor. Korksan da bir faydası yok, korkmasan da yok. Tüpten çıkan gelişme daima son sürat ilerliyor. Veriyorsun ölçüyü makineye, render dahil bin tane mimari seçeneği beş saniyede karşına çıkarıyor. "Oğlum mühendis olsun, kızım da mimar..." hayalleri hızla tarih oluyor. Radyolojik görüntülerde insanüstü okumalar yapan programlar filan... Ne acayip oldu dünya. Hem de bir anda.
Ellerimiz ile yapacağımız her şeyin makbul olduğu yeni bir dünyaya hoş geliyoruz umarım.
Seramik veya fayans ustası isen ya da börek-baklava yapıyorsan ne mutlu sana gibi pencereler açılıyor.
Tarım iki taraflı. Bir yanıyla yeni gelişmelerin en az diğer alanlardaki kadar baskın geleceğini görüyor ve gözlemliyoruz. İnsan gücüne dayanan pek çok alet muhtemelen son günlerini yaşıyor. Dört kişinin 2 saatte çırptığı zeytini şemsiyeli aletler gelip on dakikada patır patır silkeleyip geçiyor. Dökülen zeytin beş dakikada araçta, bir dakika sonra da boylarına ayrılmış halde sıkım tesisine doğru yol alıyor. Uyarlayacağız illa ki...
Öte yanıyla anam babam usulü tarımın bir rezonansı, enerjisi var. Dünyaya dair her şey ile elektriksel etkileşimi var. Yerini almak hiç de kolay gözükmüyor. Evdeki çiçeğiniz nasıl konuştuğunuzda açıyorsa zeytin ağacı da tıpkı onun gibi elinizi hissediyor. Ağaca dayandığınızda fark ediyor. İşleyenin karakterine göre ağaçlar da değişir: Kırsalda herkesin bildiği acayipliklerdendir.
İnsan ve doğa ilişkisi taklit edilemeyen, çok boyutlu bir yapı. İnsanın ahırdaki büyükbaşıyla ilişkisi, bu ilişkiden edindikleri ve edinemedikleri tıpkı insanın yanında yürüyen köpeği ile ya da kucağındaki kedisi ile ilişkisi gibi. Tavukları beslenmeye çağıran sesi taklit etmek öyle çok da kolay bir şey değil. Yok saymak da herkesin harcı değil. İkiye ayrılır dünya.
Tarafımız belli bizim. Korumak ve gözetmek için ne yapılması gerekiyorsa yapacağımızı ve dünyanın yeni planlarına direncimiz ölçüsünde uymayacağımızı söyleyebilirim. Z kuşağının gözünde ananevi işlerin cazibesi ne kadar alçaltılırsa alçaltılsın, bunları gözden düşürmek için medya ve sosyal medya üzerinde hangi impulslar kullanılırsa kullanılsın, bunların değerlerini biz ve bizden çok siz ve sizler yaşatarak aktaracaksınız. Bundan da emin olduğumu söyleyebilirim.
Her şeyin kolayından, pratiğinden, gelir geçer acayip trendlerden zerrece hoşlanmayanlar olarak bizler pek de az değiliz. :)
İnsanın içerisinde baskın öğe olmadığı, sayısal olarak yüksek istihdamların yaratılmadığı, aileleri ve insanları doyurmayan, paylaşımları düşük, ama kârları yüksek işlerden oldum olası nefret ettim ben. Finansın yüksek katları, paranın bir oraya bir buraya sallandığı borsa madrabazlıkları, katlanan ve katlanan ve katlanan kredilerin dünyası, kimin ne olduğu, ne yaptığı belli olmayan sanal paralar, sanal kumarlar. Muhtemelen çıktıkları nihai nokta da aynı yer. Ben bu kara düzenden gerçekten korkuyorum. Ayağımıza, paçamıza asla bulaşmaması için ciddi çaba gösteriyorum. İki evladımın ikisi de bu düşüncemi paylaşıyor ve saygı duyuyor. Dolayısıyla ne mutlu bana...
Mazide kalan erdemlerin tümünü dahil ettiğimiz hayatımıza, iyi ki sizler de dahilsiniz. :)
Var olabilmek için emek harcayan, ter döken, hayal kuran ve var eden herkese minnettarım. Öznesi insan olan her şey bizimdir.
Niye böyle 80'lerin tiradlarına benzeyen bir şeye dönüştü bu yazı, onu da bilemedim. Bir yandan yazıp bir yandan düşünürken akıp gidiyor örgü ve içimdeki sıradanlaşma korkusu galiba beni bütünüyle sarıyor. Uymak, uyuşmak, benzemek istemiyorum. Özgünlüğümüzü, amatörlüğümüzü geride bırakmak, nereden geldiğimizi unutmak istemiyorum. Ayrı bir yerde karışmak, sanılmak, ahbap çavuş işlerine girmek istemiyorum. Neysek oyuz ve biz çok ayrı bir yapıyız. Taklidi yapılamayan, senelere dayanan bir örgüdür bu.
Seneler boyunca kurulmuş bir ağ ve ben bu ağdaki örümcek olmaktan, sanıyorum çok mutluyum.
Uzatsam da işin özü bu. :)
2025 senesi için planlarımız var. Daha doğrusu, hayallerimiz.
1. Günün en sevdiğim öğününe, yani kahvaltı işine girmek. Dileyelim, isteyelim olsun.
2. Tüm gıdaların besin değerlerini doğru artılarla, gerçek ürünlerle artırmak. Zencefil, tarçın vesaire. Emilimi artıran, doğru salgıları artıran baharatlar üzerinde uzmanlaşmak ve pişirimlerde en doğru şekilde, ampirik bilgilerle onaylayıp kullanmak.
3. Sağlıklı pastaneyi gerçek kılmak. Yedikçe üzülmek yerine "Oh süper beslendik" diyeceğimiz bir çizgiyi yakalamak. Bu çizgide kızım İpek'ten, gelinim Katya'dan, torunlarım Mavi ve Lena'dan destek görmek.
4. Donuk ya da yarı donuk, evdeki işi kolaylaştıracak, genç çiftlere mutfağı sevdirecek, basit tarifler ile desteklenmiş baz gıdayı ayarlamak, porsiyonlamak. Geleneksel gıdanın tüm artılarından vakit darlığı çekenler de faydalanabilsin istiyorum.
5. Öyle bir baskı yapmak istiyorum ki dandik malzeme ile getir götür, hop tabağa zıp ağzıma işlerinde, "bas düğmeye gelsin" konseptinde ilerleyen ve fakat beslemeyen, tam tersine hasta eden kuryeli gıda sektöründe de keskin bir bıçak olmak istiyorum.
6. Beyaz ekmeği, ağartılmış undan yapılan fırın ekmeğini artık geçmişte bırakabilmek, evlerde ekmek pişirmeyi özellikle keyifli bir kampanya haline getirmek istiyorum. Kısacık, kolay videolar. Belki çok katılımlı bir challenge.
Hayallerimin dozu biraz yüksek gelebilir. :) Ama seneler boyunca çok sevdiğim şairin çok sevdiğim dizesi ile yürüdük bizler.
"İyi bir düşçü asla uyanmaz"
Fernando Pessoa
Yarınımız hayır olsun. Dileklerimiz gerçek olsun. İyi seneler diliyorum.
* * *