Edebiyat Dünyasında Dostluğu, Aşıkları, Zarafeti ve Sanata Düşkünlüğü ile Tanınan Nahit Hanım
Türk Edebiyatının en önemli şairlerinin ilham aldığı, nerede ise hepsinin aşık olduğu bir kadın vardı, ama o sadece birinin duygularına karşılık verdi. Adına şiirler yazılan, sofrasını ve dertleri paylaşan, dostlukları ve aşkları ile ünlenmiş, buna rağmen ulaşılması zor bir kadındı Nahit Hanım.
Edebiyat ve düşünce dünyasında dostluğu ve aşkıyla tanınan,
zarif, entelektüel bir kadındı. İstanbul’un aydın çevrelerinde
yetişmiş, edebiyata, sanata ve insan ilişkilerine derin ilgi duyan
bir kişilikti. Cumhuriyet dönemi kadınlarının bağımsızlık arayışını
ve entelektüel kimliğini yansıtan Nahit Hanım zarafeti, zekâsı ve
duygusal derinliğiyle çevresindeki birçok sanatçıyı
etkilemiştir.
Ona aşık şairler arasında kimler yoktu ki: Cahit Sıtkı Tarancı, Necip Fazıl Kısakürek, Can Yücel, Sabahattin Ali, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Orhan Veli Kanık. Nahit Hanım için “Rönesans gibi, Cumhuriyet gibi, yüreğinde kasırgalar esen, zarif, güzel, entelektüel, dinlemeyi bilen bir kadındı” denilir. Dostlarını sever, onlara güvenir ve sanat camiasına destek sağlardı.
Sofrası ve evi, her devirde sanatçıların uğrak noktası olmuştur. Nahit Hanım’la yemek yiyenler arasında Yahya Kemal, Nurullah Ataç ve Küçük İskender gibi farklı kutupların, anlayışların yıldızları vardı. Ölünceye kadar da dostlarıyla ilişkisini kesmedi. Aydın çevre, sağcı-solcu diye keskin sınırlarla ayrılmamıştı. Entelektüellerin, sanat insanlarının medenî insanî ölçüler içinde diyalogu mevcuttu. Çok zengin kütüphanesinin sanat insanlarının imzalı eserleriyle dolu rafları adeta bir ‘edebiyat müzesi’ydi. Cuma akşamları kurulan sofraları ünlüydü. Zengin fasıllar, yepyeni şiirler, dumanı üstünde dedikodular geceye renk katardı.
Kendisiyle yapılan röportajlarda “Beni bilen bilir, Nahit Hanım dersin, yeter” diyebilen bir Cumhuriyet kadınıydı. Samet Ağaoğlu’nun “rönesans gibi kadın “, Cemal Süreya’nın "cumhuriyet döneminin küçük burjuva duyarlılığının anası" dediği, şair yazar Sabahattin Ali'nin iki kez ilan'ı aşk ettiği (ve karşılık alamadığı), uğruna şiirler yazdığı Nahit Hanım bir edebiyat öğretmeniydi ve Ankara'daki evi, edebiyat dünyasının ünlü isimlerini ağırladığı bir buluşma noktasıydı. Edebiyat çevresiyle çabucak ahbaplık kuran bilgili, hoşsohbet ve çekici kadınla Orhan Veli'nin tanışıklığı da bu ev toplantılarına dayanıyordu. Orhan Veli ile aşkları, ki Nahit Hanım'ın tek aşık olduğu şair olmuştur, Nahit Hanım evliyken başlamış ve şairin erken yaşta ölümü ile son bulmuştur.
Aşkına Karşılık Verdiği Tek Şair: Orhan Veli
İstanbul'da hayatına devam eden Orhan Veli ile Ankara'da yaşayan Nahit Hanım'ın aşkı mektuplarla devam ediyordu. Abisinin mektuplarını zaman zaman postaneye götüren Füruzan (Yolyapan) Hanım da Nahit Hanım'la arkadaştı ve şairle birlikte zaman zaman evdeki yemeklerde yer alıyordu. Füruzan Hanım elbette bu mektupların içeriğinden habersizdi ve ancak yayınlandığında görecekti.
Orhan Veli’nin kız kardeşinden okuyalım aşklarını:
“Kadınlar çok düşkündü Orhan Veli’ye, musallat olurlardı. Abim evlenmediği için baba evinde bizimle otururdu. Arkadaşlarım Orhan Veli’yi görmek için bize gelmek isterlerdi, hatta ona kahve pişirmek için adeta aralarında çekişirlerdi. Ama Orhan Veli bir tek kadını sevdi, benim bildiğim, Nahit Hanım.
Onların aşkları daha çok arkadaşlık gibi. Ben yanlarında olduğum zaman sululuk yapmazlardı. Her şey erkek arkadaş, kız arkadaş münasebeti gibiydi. Bana sorarsanız sevgilisi miydi, arkadaşı mıydı diye, bu mektuplar olmasaydı arkadaşı diyecektim. Ama mektuplarda aşk yazıyormuş.
Çok güzel bir kadındı. Çok zeki, kültürlü bir kadındı. Orhan Veli öldükten sonra ben de yıllarca dostluk yaptım kendisiyle.”
Karşılık Bulamayan Aşık Şairler
Necip Fazıl Kısakürek
O yıllarda Nahit Hanım gençliği, güzelliği ve zekâsı ile farklı bir auraya sahip, çevresindeki pek çok edebiyatçıyı etkileyen biridir. Kendisine dönemin tanınmış edebiyatçıları tarafından çokça şiir ve mektup yazılır. O Ankara’dayken, Cemal Süreya’nın tabiriyle Necip Fazıl ilk kavalyesi idi ve Nahit Hanım’a İş Bankası müfettişi iken, bankanın antetli kağıtlarına mektuplar yazmaktaydı. Mektuplarının birinde şöyle yazıyordu: “Bekliyorum, gel artık. Muhakkak, muhakkak... Her şey hazır, İstanbul, sis, yağışlı havalar, ev, oda, soba ve ben. Buluşmamız için aklına müspet hiçbir şey gelmiyor. Ne yapacağız? Ben burada, sen orada, her birimiz bir derenin bir kıyısında karşılıklı bekleyecek miyiz? Vaziyetlerimizin bizi ayıran hükümleri birleştirici saiklerden daha mı kuvvetli çıkacak? İmkânı yok, buna razı olamayız”
Bir derenin iki ayrı kıyısından kastettiği, ayrı şehirlerde, İstanbul ve Ankara’da yaşıyor olmalarıydı.
Sabahattin Ali
Nahit Hanım ile önce dostluk havasında başlayan arkadaşlıkları zaman içinde tek taraflı bir aşka dönüşür. Sabahattin Ali aşkına karşılık bulamayanlardandı. Aşkını iki kez haykırsa da ikisinde de ret cevabı alır. Yozgat’ta yaşadığı yıllarda yazdığı şiirlerin ana temasında Nahit Hanım'a duyduğu sevgi vardır.
"Bir Macera” başlığı altında yayımladığı bir şiirle ifade ettiği şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
“Neticesiz bir aşka verdim
gençliğimi
Ne ufak bir temayül ne de bir iltifat gördüm.
Önünde yalvararak söylerken sevdiğimi
Gözlerinde yüzüme inen bir tokat gördüm.”
Yazdığı mektuplar açılmadan iade edilmekteydi. Aklından bir türlü çıkaramadığı aşkı Nahit için yazdığı şiire “Eskisi Gibi” başlığını atar.
“Seneler sürer her
günüm
Yalnız gitmekten yorgunum
Zannetme ki sana dargınım
Ben gene sana vurgunum
Başkalarına gülsem de
Senden uzakta kalsam da
Sevmediğini bilsem de
Ben yine sana vurgunum” *
Sabahattin Ali, “Melankoli" adlı şiirinde tek yönlü sevgisini ve yaşadığı üzüntüleri dile getirecekti. İddialara göre Sabahattin Ali "Melankoli" şiirini Nahit Hanım için yazmıştır. Ancak bu konuyla ilgili farklı bir görüş de mevcuttur. Ali'yi karşılıksız bırakan bir dğer aşkı Ayşe Sıtkı İlhan'dır. Ayşe Sıtkı'ya 70'e yakın mektup gönderir, ama "İki gözüm Ayşe" dediği Ayşe Sıtkı'ya olan aşkı da karşılıksız kalır.
Sabahattin Ali’nin 1932’de yazdığı ve kime yazdığının çok da öneminin olmadığını düşündüğüm bu şiiri besteleyen Ali Kocatepe’den Arnavutköy Mimi Bar'da dinlediğim geceler, “Ben Sana Vurgunum” ile birlikte unutulmazlarımdandır.
Melankoli
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır.
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır.
Anlayamam kederimi,
Bir ateş yakar derimi,
İçim dar bulur yerimi,
Gönlüm dağlarda bunalır.
Ne kış, ne yazı
isterim,
Ne bir dost yüzü isterim,
Hafif bir sızı isterim,
Ağrılar, sancılar gelir.
Yanıma düşer kollarım,
Görünmez olur yollarım,
En sevgili emellerim
Önüme ölü serilir...
Ne bir dost, ne bir
sevgili,
Dünyadan uzak bir deli...
Beni sarar melankoli:
Kafamın içerisi ölür.
Can Yücel
Can Yücel’in Nahit Hanım ve Orhan Veli’ye dair yazdığı şu satırlar vardır sevgisini doğrulayan; “Ben de ondan-bundan değil/Nahit Hanım’la Orhan Veli’den/Başladım şiire ve sevişmeye/Sırf Orhan’ın başlattığı o Aşk Resmi Geçit’i/Yarım kalmasın diye…”
Aşk Resmi Geçidi şiirinin ilginç bir hikayesi vardır. 36 yaşında hayatını kaybeden Orhan Veli’nin öldüğünde kalan eşyalarının arasında bulunur, yaşanmış ve yaşanmamış tüm aşklarını kaleme aldığı bu şiiri. Cemal Süreya şöyle betimler; “Ölümünden sonra müsveddesi diş fırçasına sarılı bir kağıtta bulunan Aşk Resmi Geçidi adlı şiiri her zaman Nahit Hanım’ın yüzünü çağrıştırmıştır.”
Birinciden başlayan şiirinde On birinci kadından sonraki;
Gelelim sonuncuya.
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar
İtiraf adlı kısa şiirini Nahit Hanım’a yazmıştır.
İtiraf
Nahide Hanım söyledi yine
Neden babama yazmışım da
Anama şiir döktürmemişim
Kaç kere yazdım
Cebimden uçup gittiler
Ben on yedi yaşında beni yıkayan
Anneme şiir yazacak kadar şair değilim
Cemal Süreya
Anlatısından pasajlar:
"Bir törendir Nahit Hanım'a gitmek. Sorunu olan çiftler gelip o sofradaki havaya girerler. Nahit Hanım farkında değilmiş gibi davranır. Ne mi konuşulur? Her şey. Bir ressam bir mimara takılır. Faruk Nafiz'in küçük gelini dizeler söyler, Kıbrıslı bir bayanın tamburu bir koltuğun üstünde unutulmuş gibi durur, bir genç şair içkiyi kaçırmıştır... Nahit Hanım eski dostlarına söz söyletmez. Ev herkese açıktır.
Cumhuriyet dönemi küçük burjuva duyarlığının anası. Trenle yolculuk coşkusu. Atatürk'ün yanı başındaki nişanlı kız. Orhan Veli yanında mahzun durur. Cahit Sıtkı alt katta oturuyor. Ataç sonsuz çocuksu ve sonuna kadar duygulu. Nihal Atsız sessiz. Muvaffak Şeref neşeyle haykırıyor. Dıranas'la ortak hüzün. Cahit Külebi'nin Antalya'dan Ankara'ya atanması gerek..."
İlk eşi Halil Vedat Fıratlı, Yahya Kemal'in öğrencisiydi. Orhan Veli de o eşinin öğrencisi. Gülten Akın ise kendisinin öğrencisi. Ve kendisi sonradan Arif Damar'la evlendi.
Bir sanat albümü Nahit Hanım'ın evi. 1930 dedin mi, Hasan Ali Yücel, Sabahattin Ali, Peyami Safa çıkar. 1940 dersin, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Sabahattin Eyüboğlu ...
1950 dedin mi, Edip Cansever, Metin Eloğlu, Alp Kuran; 1960, Gürdal Duyar.
Yahya Kemal'le de yemek yemiş, günümüzün en genç şairlerinden küçük İskender'le de. Özellikle şairlere yakın.
Dostlukla berkitilmemiş aşkı aşk saymaz. Dostluk için de aforizmasını belirlemiş: Herkesin yeri ayrı! Yaşam felsefesine dönüştürmüş bunu. Benzersiz biri Nahit Hanım. Eşi, karşılığı yok. Hiç değilse kendi konumundaki kişiler arasında.
Son Günleri
İleri yaşlarında fotoğraf çektirmedi; röportaj için gelenlerden eski fotoğraflarını kullanmalarını istedi. Gençliğindeki gibi güzel, taze, cıvıl cıvıl, yaşam dolu hatırlanmayı düşledi. Kütüphane yaptığı geniş salonunda Yılmaz Güney ile Che Guevara’nın renkli, büyük posterleri asılıydı. Her zaman marjinal, her zaman aşırı uçların kadınıydı; hayatı sınırlarda yaşadı. Nahit Hanım, 'adam' severdi, dostlarını severdi. Aşklarını severdi, arkalarında dururdu, mertti.
Kendisine çok sayıda şiir ithaf edilen 1909 Girit doğumlu Nahit Hanım 17 Mayıs 2002'de öldüğünde 93 yaşındaydı. Arkasında unutulmayacak isimler, anılar yumağı bıraktı. Feriköy Mezarlığı’na defnedildi.
17 Mart 2025
Suadiye