Melisa Tapan dedesi Sakıp Sabancı’dan kalan mirası açıkladı
Merhum iş insanı Sakıp Sabancı’nın torunu Melisa Tapan, “Dedem Sakıp Sabancı ile en saf yıllarımda pek çok anımız birikti” dedi ve kendisine bıraktığı en büyük mirası anlattı.
Sakıp Sabancı'nın torunu Melisa Tapan, Sabah'a bir röportaj
verdi. “Yüksek eğitimime devam ederken New York'ta karşılaştığım
kişiler, kültür sanat alanında çalışan, farklı yeteneklere sahip
insanları bir araya getirme fikrimi besledi” diyen Melisa Tapan,
uzun bir ön hazırlık döneminin ardından insanların üretim
yapabildiği bir mekan kurgusu olan Gate 27’nin ortaya çıktığını
söyledi.
SANATÇIYA MEKAN VE BAĞLANTI
Bu oluşumu 27 yaşındayken kurmaya karar vermesinin kendisi için çok anlamlı olduğunu ifade eden Melisa Tapan, “Gate 27'nin odağında sanat üretimi, zanaat, mimarlık, küratörlük ve tasarım olan uluslararası konuk sanatçı programı var. Sanatçılara mekan, zaman ve bağlantıları sağlıyoruz” dedi.
‘AMACIM KATMA DEĞER ÜRETMEK’
Sanata, kültüre, eğitime, filantropiye yapılan her katkının yalnızca bireyler değil, topluluklar üzerinde de iyileştirici ve dönüştürücü bir etkisi olduğunu belirten Melisa Tapan, “Dolayısıyla yaptığımız her şey, izleyicisine olduğu gibi bana da olumlu etkide bulunuyor. Amacım, bugünün bağlamı içinde ve bugünün araçlarıyla bir katma değer üretmek” diye konuştu.
‘SATIN ALMA ALIŞKANLIĞIIMI DEĞİŞTİRDİM’
“Alışkanlıklarımızı dönüştürmek zorundayız” diyen Melisa Tapan şöyle konuştu: “İlk adıma satın alma alışkanlıklarımı değiştirerek başladım. Kıyafet alışverişimi azalttım, küçük ve yerel üreticileri tercih ediyorum. Gate27'de permakültür bahçemiz var, mümkün oldukça buradan besleniyoruz. Plastik kullanmamaya özen gösteriyoruz, çöpümüzü kompost yapıyoruz, su filtreleri kullanıyoruz.”
‘DEDEMİN BANA BIRAKTIĞI EN BÜYÜK MİRAS…’
Çocukluğunda dedesi Sakıp Sabancı ile vakit geçirebildiği için kendisini çok şanslı hissettiğini anlatan Melisa Tapan, “Dedemin bana bıraktığı en büyük mirası değerleriydi: Eşitlikçi bakışı, kalbindeki sevgi, filantropik düşünce yapısı… Akşam yemeğine her zaman şükrederek ve aile büyüklerini anarak başlardı. İşleriyle ilgili kararları almak üzere, ben dahil, hepimizin fikrini sorardı; her birimize özel ve önemli hissettirirdi. Tasarrufa büyük önem verirdi. Ülkemizi, çocukları, hayvanları, doğayı çok severdi. Küçük şeylerden büyük mutluluk duymayı dedemden öğrendim. Dışarıda nasılsa evde de öyleydi, olduğu gibiydi. Kimse için değişmezdi. Geldiği hayatı, yeri hiç unutmazdı.”