Depresyon ve İş Gücü Kaybı
Yakın gelecekte depresyon iş gücü kaybının en sık nedenlerinden biri mi olacak? Geçen haftalarda Paris’te kardiyoloji alanında en büyük bilimsel aktivitelerinden biri olan Avrupa kardiyoloji kongresine katılma imkanı buldum. Burada birçok çarpıcı yeni bilgi vardı ancak biri özellikle tüm çalışanları ve belki de en çok işverenleri...
Yakın gelecekte depresyon iş gücü kaybının en sık nedenlerinden
biri mi olacak? Geçen haftalarda Paris’te kardiyoloji
alanında en büyük bilimsel aktivitelerinden biri olan
Avrupa kardiyoloji kongresine katılma imkanı buldum. Burada birçok
çarpıcı yeni bilgi vardı ancak biri özellikle tüm çalışanları ve
belki de en çok işverenleri ilgilendirmekteydi. Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) tüm dünyadaki hastalıkların değişen sıklığı ile ilgili
periyodik olarak istatistiksel analizler yayınlar. Son güncel
veriler tüm dünyada ve ülkemizde en sık ölüm nedeni
olarak kalp ve damar hastalıklarını işaret etmektedir. Ayrıca WHO
yeni hastalıkların gelişim sıklığına bakarak 2020’li yıllarda
bizleri ne gibi sağlık sorunlarının beklediğini
öngören yeni bir rapor yayınladı. Bu
raporda İngilizceden DALY (disability adjusted life
year) Türkçe’ye ‘sağlıksız olarak sürdürülen yaşam yılları' yani iş
gücü kaybına sebep olacak hastalık durumları sıralandı.
1990 yılı ile karşılaştırıldığında üst solunum yolu hastalıkları ve
ishal gibi enfeksiyon hastalıklarının yerini 2020
yılında birinci sırada kalp damar hastalıkları ve ikinci sırada
depresyonun aldığını öğrendik. Hoş, ben ve birçok meslektaşım
kalp hastalıkları ile ilgili sıralamaya çok şaşırmadık ancak
depresyonun 2.sırada yer alması hem çok şaşırttı, hem de çok
tedirgin etti doğrusu. Aslında antibiyotik devrimi ile tanışan ve
koruyucu hekimliğin iyi uygulandığı ülkelerde zaten enfeksiyon
hastalıklarının azaldığını biliyorduk. Peki
ama depresyon sıklığı neden artıyor diye
merak edebilirsiniz, hatta depresyonla iş gücü kaybı arasında ne
gibi bir ilişki var diye bir soru aklınıza gelebilir.
Teknoloji sayesinde mekanikleşen, yüz yüze iletişimden uzaklaşan
ve yalnızlaşan bireyler depresyon adını vediğimiz
süregen, kişinin özgüvenini ve çalışma motivasyonunu
kaybetmesine neden olan bu duruma daha yatkın hale
gelmektedir. Ayrıca çoğu zaman teşhiste gecikme, kişinin
hastalığını inkar etmesi (sosyal endişeler nedeniyle) ve uzun
sürecek tedavilere uyum göstermeme gibi nedenlerle hastalık sıklığı
artmaktadır. Özbakımını, yaşama sevincini kaybeden bu bireyler
işlerinde de verimli olamamaktadır.
Bu bağlamda yine son çalışmalar bir türlü üstesinden gelinemeyen
işyeri stresinin ve kişiyi hareketsizliğe iten 21.yüzyıl
yaşantısının da (yani insanların arkadaşları ile spor yapmak yerine
bilgisayar başında sohbet etmesi diğer bir deyişle ‘sofalizing’)
depresyon ve kalp damar hastalıklarındaki artışın ortak nedeni
olduğunu vurgulamaktadır. Bütün bunlar ışığında 21. yüzyılın
çalışan profesyonellerini sağlıksız günler beklemekte gibi
görünüyor üstelik bunlar verem, HIV gibi enfeksiyon
hastalıkları değil. Yani biz doktorların savaşması gereken tek bir
bakteri veya virüs yok karşımızda, üstelik aşısı da olmayacak.
Konuk Yazar: Dr. Özlem Batukan Esen