Dans Hareket, Hareket ise Berekettir
İnsanın bulduğu ilk sanat dalı olduğu söylenir dans için ya da sonradan öyle nitelendirilir. Kim bilir belki de dansın başlangıcı insanlığın doğuşu ile birliktedir. Öyle ya kanımca daha diller doğmadan hareketler başlamış olabilir, ritimler de peşinden gelince, al sana dans.
Türlü türlü çeşitli danslar toplumların farklı yaşantısıyla,
iklimle, vücut yapılarıyla ve yaptıkları işlerle ilgili olarak
oluştuğu varsayılabilir.
Dinsel ayinli danslar, sosyal kutlamalar içeren danslar,
acıların yansımaları, saray dansları, bale ve Latin Amerika’nın
canlı ritimli dansları hareketlilik ve sosyalleşmenin, ilişkiler
oluşturmanın (hani network de genişletilir!) ve neticede
bereket getirendir her türlü dans....
Bugün bir rumba dansının öyküsünü anlatmak istiyorum.
Rumba bir dans, bugünün gençleri için popüler midir, bilinir mi, oynanır mı, hatta duyulmuş mudur hiçbir bilgim ve de fikrim yok. Bugün bu dansın geçmiş günlerimden kalan tanıklık ettiğim bir öyküsünü anlatmak istedim.
Önce bakalım araştıralım nasıl bir dans bu rumba denilen, işte buldum;
“Rumba müziği romantik ve kalp atışını andıran bir yapıdadır. Dansın tutkusunun ve etkisinin büyük bölümü müzikteki ezgilerde hayat bulur. Ritmi takip eden zamanlanmış ayak ve diz hareketlerinin aksine vücut kopmaz bir süreklilikle salınımını sürdürür.
Rumba aslında İspanyol ve Afrika kökenli bir danstır ancak 16. yüzyılda Afrika'dan getirilen köleler ile Küba'ya taşınmış ve gelişiminin büyük bölümünü burada göstermiştir. Müziği ve hareketleri de bu sıcak iklimi yansıtır. Rumbanın ilk şekli abartılı ve seksi kalça hareketleri içeren, agresif tavırlı bir erkek ile savunma tavırlı bir kadının dansı şeklindeydi. Daha sonraları bu hareketler daha kontrollü ve yavaş bir şekle bürünerek bugünkü şekline ulaştı. 1913’te Amerika'ya girmesiyle rumba Latin Amerikan danslarının canlılığını da içine alarak gerek müzik, gerek film sektöründe altın yıllarını yaşadı. Amerikan Rumba parçaları filmlerin vazgeçilmezleri arasına girdi. Bugün rumbanın pek çok farklı stili olmasına karşın Uluslararası Latin Amerikan Dansları Yarışmaları'nda geçerli olan standart kuralları mevcuttur.“
Çok uzun yıllar bir oluyor dans salonuna, diskoya ya da benzeri bir yere gitmeyeli. Aslında erken yirmili yaşlarda hatta öncesinde disko devri bitmekte, sonrasında düğünler ve bazı yemekli mekanlarda zaman zaman günün dansları icra etme imkanı doğmakta...
Ellili yıllarda çok mu düğün olurdu ya da her düğüne mi giderdik bilmiyorum. Önce hiç değişmeyen şekilde tango yapılır, iki ileri bir geri, sonrasında zamanın hızlı ritimli dansları başlayınca pistte birkaç genç çiftten başkası kalmazdı. Ne zaman ki çiftetelli başlar herkes ayakta!
Bir buçuk milyon civarında nüfusu olan İstanbul’da insanlar genelde Şehir Hatları işletmesinin vapurları ile yolculuk yapardı. Özellikle sabah akşam aynı saatteki vapurla giden gelenler birbirlerini tanır, seyir esnasında bol sohbetlerle zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmazlardı.
Vapur Yolcuları, Zarafet, Kibarlık, Saygı/Eski Galata Köprüsü
İskele gişelerinden bilet alınır, vapurlarda bilet kontrollerinde biletler gösterilir, çıkarken de biletler iskele memurları tarafından toplanırdı. Babam da bilet kontrolörü idi, sabahları aynı saatte Sarıyer’de katıldığı vapurdan akşamları yine bilinen saatte çıkar eve gelirdi...
İstanbul’un nüfusu ellili yıllarda bir, bir buçuk milyon civarında ve buna paralel de Sarıyer’de yaşayan nüfus azdı ve hemen herkes birbirini tanırdı. Sadece radyonun olduğu o devirdi komşuluk, ikindi veya akşam yemeği sonrası evlerde buluşma, çay bahçeleri sohbetleri en revaçta sosyal aktivitelerdi.
O zamanlar tam anlamıyla sayfiye yeri olan, çocukluk ve gençliğimin Sarıyer’i o rengarenk güzelim insanların, Rum, Ermeni ve Yahudi kökenli olanları ile birlikte huzur ve eğlence içinde yaşadığı, yeşillikler içinde, vapurdan inildiğinde faytonların karşıladığı güzelim bir beldeydi…
Evimizin ayrı girişli alt katında bazen devamlı bazen de sadece yazlıkçı kiracılarımız olurdu. Bir seferinde, hala isimlerini hatırlarım, Cevdet ve Nezahat isimli genç bir çift kiracımız olmuştu. Çok tonton insanlardı, mahallemiz ufak, komşular herkes birbirini tanır, evler tamamen ahşap, küçük bahçeleri bir kaç dut, ayva, erik gibi meyve ağaçları, sokak kapıları her daim açık, sanki mahalle değil de bir büyük mekanın bölümleri gibi evler, sokaklar…
Sanırım o günlerde orta okul ya da lise çağındaydım. Babam ve annem Gürcü kökenli olup ataları 93 harbi denilen 1778 Osmanlı-Rus savaşında Batum'dan Rize'ye zorunlu göç etmişler ve Rize'nin Pazar İlçesi’nin Hamidiye ve Kostanivat köylerine yerleşmişler. Babam İstanbul’daki askerlik çağını müteakip Sarıyer'e yerleşmiş. Babam ve annemi takip eden birçok akrabamız da İstanbul'un muhtelif semtlerine yerleşmiş, kök salmışlardır…
Uzun boylu, endamlı tam bir levent görünümlü ve yakışıklı babama Sarıyerliler "Koca Kadri" lakabını takmışlardı. Çok geniş bir akraba çevremizin ise O hep herkesin, her anlamda "Kadir abisi" idi. Nerede hallolacak bir iş, olay var, yardım gerek babam hep oradaydı. Çok da demokrat bir yapıya sahipti. Biz üç erkek çocuğuna da tam bir demokrasi ortamı yaratmış, saygıya dayalı özgürlük aşılamıştı. Çok renkli ve yaşamayı çok seven renkli bir insandı.
Kadri Denizmen (Koca Kadri!)
Pazar’dan (Rize) İstanbul'a çalışmak ya da askerliğini yapmak için gelen ve aynı zamanda nişanlanmış, evlenmiş gençlere de evini bir süreliğine kendilerine açardı. Zaman zaman bekar gençler de olurdu.
Bunlardan birini Şehir Hatları’na yerleştirmişti. Eve gelişi akşamın erken saatleri idi. Ancak o tonton çift kiracılar taşındıktan bir müddet sonra ara ara eve çok geç gelmeye başladılar. Gecikmelerinin mutlaka kabul edilir bir sebebi olurdu! Sonradan anlaşıldı ki kiracımızın kız kardeşleri ara sıra ablalarını ziyarete geldiklerinde evimize de gelirlerdi. Bir akşam oturmaya geldiklerinde konu bir şekilde dansa geliyor ve kızların dans etmeyi ne kadar çok sevdiklerini anlamış olan babam ile yeğeni Durali Beyoğlu’nda bir dans okuluna kayıt yaptırıyorlar. Tangoyu iki ileri bir geri, sağ sol sayarak zorlanarak yapan babam baktım bir gece kiracımızın kız kardeşleri bizim evde bitişik misafir odası da açılaraktan başlıyorlar kızları değiştirerek çeşit çeşit danslar etmeye…
Hepimiz gözlerimiz fal taşı gibi açılmış, özellikle de babamın mahir(!) hareketlerini, figürlerini (!)izliyorduk. O devrin en popüler danslarından rumbayı tüm kıvraklığı ile oynuyorlardı. Kıvraklığı ile derken hareketler birebir ezberlenmiş ve fakat ayaklar kıvrılmadan hareket etmekte idi ki bu da bizi çok gülümsetmişti.
Ve derken birdenbire “Hey mambo, manbo italyano...“ duyulmaz mı plaktan… Rumba, samba, mambo gırla gidiyor, figürler çalışılmış ezberlenmiş, bazen de içinden sayılıyor! Öylesine çok eğlenmiştik ki, hep bu eğlencelerin devamını arzulamıştık. Dans partileri bir müddet daha devam etti ama annem yavaş yavaş karşı koyaraktan sonunda noktayı koydu ve bizim eğlencemiz bu neşeli bol kahkahalı dans partileri ile birlikte sona erdi.
Gençlik çağımızda yepyeni danslar çıkmaktaydı, cha-cha-cha, twist gibi... Öğrenen bilen arkadaşlar bilmeyenlere, aralarında ben de vardım, Büyükdere Vapur İskelesi’nden son vapur kalktıktan sonra geniş salonunda dans dersleri çalışırdık, zaman zaman da enstruman çalan arkadaşlarla. Büyükdere sırtlarındaki kilisede bir şekilde müzik yapar, danslar ederdik. Kiliseyi nasıl organize etmiştik tam hatırlamıyorum ama o zamanın insanları arasında sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, yardımlaşma bağları çok kuvvetliydi. Sanki tüm Sarıyer, Büyükdere sakinleri hepimiz birbirimizin arkadaşı dostu idik, saygıda da kusur edilmezdi.
Başkaca danslar da vardı o devirde popüler olan, samba, paso doble, vals, step ve dahi her devrin müthiş dansı tango.
Dans, dans, dans…
Her yaşta her devirde, her zaman hem iç dünyamıza moral ve huzur
veren hem ruh ve beden sağlığımızı, özellikle de ileri yaşlarda
anatomik rahatsızlıkları önleyen, insanlara birlikte olmanın
güzelliğini alt beyinlerine yerleştiren dans. Bazı insanların da
iletişim şekli dans etmek. Bilmiyor musun figürleri, çık piste ve
sadece içinden geleni doğaçlama ortaya çıkar… Günlük hayatta
ulaşamadığımız kaslar, çalışarak bize güzel bir denge ve duruş
da kazandırdığını da aklının bir köşesine yerleştir. Özellikle
ileri yaştakiler, dans kursları kas ve kemik yapınız dışında,
sosyallik ve moral olarak da iyi gelecektir. Ne demişler, ‘Nerede
hareket orada bereket’
https://youtu.be/cTfxennz3xU
Güzel, danslı günler dileği ile…
Fethi Denizmen
Temmuz 2020, Heybeliada