Haber

Dalgalar.... Siz Hiç Yorulmaz mısınız?

Yorulduklarını hiç görmedim, dünya denizlerinde, okyanuslarda ya da binlerce koyda durmak bilmeksizin hareket halindedirler!

Bazen sakin, bazen azgın ama her zaman seyretmesi bambaşka güzelliktedirler. Antalya’nın falezlerinde, Güney İngiltere’nin clifflerinde (falez), birkaç metre yüksekliğe ulaşmış dalgaların karaya vuruşunda oluşan muhteşem güzelliği, güneşin parıltısı altında uzaklardan karaya yaklaşmasını izlemek unutulmazlar arasında kalır belleğimde... 

Dalgaların görüntüsünü izlemek, uzak denizlerdeki ufuk çizgisinin ötesini düşlemek var ya… Alır götürür seni bambaşka diyarlara, bilmediğin, bilemediğin hayal ötesi dünyana. Bir an düşle şimdi, şu an, hangi yaşta olursan ol Güney İngiltere’nin şirin sahil kasabası Bournmouth civarında bir cliffte oturmuş seyrediyorsun karaya doğru yaklaşan dalgaları, büyük bir aşkla yaklaşırken clifflere, ya yalnızsın kendini dinlerken hayaller içinde ya da yanında sevgilin, eller ellerinde paylaşırken tatlı heyecanları...

Sonra uzak denizlerin bir kumsalında çakıl taşları üzerinde çıplak ayakla yürürken aldığın mutluluğu, hafif hafif kumsalda iz bırakan dalgaların ayaklarını ıslatışını görür gibiyim şimdiden...

Yine daldın düşlere bir sahilde oturmuş, dalıvermişsin kendi dünyanda, dalgaların ve rüzgarın sesini dinlerken... Nedense genelde dalgalar hep denizden karaya doğru koşarlar, rüzgar aksi yönde dahi olsa... Aşkı mıdır bu, yoksa sevgiliye kavuşma özlemi mi ya da yeni heyecanlar arayışı mı?

Dalga ile kayanın aşkını anımsattı bana. Bir vakitler dalganın biri ne aradığını bilmez bir şekilde, içinde tutuşan bilinmez özlemlerle, düşüne düşüne sakince ilerlermiş uçsuz bucaksız denizlerde. Derken bir kayaya rastlamış, vurduğunda kayaya kendini bir başka hissetmiş, tekrar geri dönmüş. Hikaye bu ya, tekrar çarpmaya başlamış kayaya. Her çarpışında içindeki bilinmez heyecanın su yüzüne çıktığını hissetmiş, bambaşka bir duygu kapsamış tüm benliğine. Artık ayrılmaz olmuş kayanın yanından rüzgarlara aldırış etmeden, hatta kendi rüzgarını kendi yarataraktan vurmuş da vurmuş kayaya, her vuruşunda o görkemli kaya hep beyaz köpükler içinde kalırmış. 

Bu vuruşlar, çarpışlar, sarmalamalar ne kadar devam etmiş bilinmez ama bir gün dalganın şiddetinden aşınmış kaya giderek ve o son vuruşunda dalganın kopuvermiş durduğu yerden ve okyanusun derinliklerinde kayboluvermiş...

Dalga deli divane, aşkı, heyecanı, tatlı hayatı birdenbire yok olmuştu zira, fır dönmüş etrafta en azgın haliyle ama yapacak hiçbir şey yokmuş onun için. Yavaş yavaş sakinleşmiş ve tekrar yoluna devam etmiş, günler günleri kovalamış ve bir gün aniden ufukta bir kaya görmüş ve hızlanarak o gördüğü kayaya doğru dalgalanmaya başlamış. Bu hikaye genelde terkedilen sevgililere teselli olarak anlatılagelmiştir. Ne diyelim aşkın ve seyrettiğin dalgaların bol olsun...

Seyrettiğin dedim bilerek, o dalgaların içinde olacağın bir tekne ya da gemide de olabilirsin. Onun da zevki heyecanı farklıdır ama sen sen ol ne denize güven ne de dalgalara, her türlü emniyetini sıkı sıkıya alıver. Ünlü şairimiz bak ne demiş “Deniz kadın gibidir, hiç inanmak olmaz ha...”

Çok seneler önce idi, bir şileple (Beş bin ton taşıma kapasiteli bir yük gemisi)  açık denizlere ilk açılışım, yolculuğum. Gemi Cebelitarık’ı geçmiş Kontinant limanları yolunda Biscay Körfezi'nden geçmekte. Fırtınaları, dalgaları ile meşhur Biscay...

Birden çok büyük bir fırtınanın içine düştüğümüzü hissettim. Kaptan köşküne (Köprü üstü=Bridge) girdiğimde baktım süvari de orada,  sakin sakin vardiya zabiti ve lostromo ile sohbet ediyordu. Her dalga vuruşunda köprü üstü camları sular altında kalıyor, güverte denizaltı gibi suya bir dalıyor ve akabinde titreşimlerle kafasını sudan çıkarıp havaya dikiyor ve tekrar suya batmak üzere baş aşağı iniyordu. Bir tarafta bu manzara diğer tarafta sakin ve neşeli bir sohbet. Anında kavradım ki durum kontrol altında ve çok normal... Bu benim ilk tecrübemdi, her türlü emniyet alınmış, ambarlarda yükler kaymayacak şekilde istiflenmiş ve dalgalar geminin baş tarafından alınmakta. Bu tip havalarda gideceğin yön olmasa bile travers yaparsın yani yönünü değiştirip dalgayı alabandalardan almamaya çalışırsın. Hiç unutamadığım bir manzara idi. Birebir yaşanılması pek olası olmayan yüksek dalgaların önünde geminin kahramanca (!) yol alışı hala bir fotoğraftan öte bir video gibi hafızamdadır. Rüzgar da ıslık çalıyordu en kuvvetlisinden...    

Rüzgar demişken sabah rüzgarını (Bad-ı saba) es geçmemek gerek. Aslında şafak vakti ve sabahın erken saatlerinde genelde durgundur hava ve deniz, güneş biraz kendini hissettirmeye başladı mı deniz kıpır kıpır titreşmeye, rüzgarda limonata tadında esmeye başlar...

Tam da burada yine aklıma sevdiğim hoş dizeler geldi;

Âh eden kimdir bu sâ'at kuytuda

Sustu bülbüller hıyâbân uykuda

Şimdi ay bir serv-i sîmîndir sud,

Esme ey bâd esme cânân uykuda


Başka aşıklardan almışsan nefes

Başka yerden, başka vadilerden es

Doğmasın ruhunda ani bir heves

Esme gülşenden ki canan uykuda


F. Nafiz Çamlıbel  


Hıyâbân: İki tarafı ağaçlı yol, Serv-i sîmîn: Ay ışığının denizde yaptığı ışıklı yol, Bâd: Rüzgar gülşen, gül bahçesi.

Bir küçük anımla bitireyim. Chitagong Limanı, Bengal Körfezi'nde. Açıkta duran bir gemiye gitmem lazım, uzun arayışlardan sonra beni gemiye götürecek bir tekne bulabildim. Gemi on bin tonluk, ölü dalgalar nedeni ile gemiye yaklaşırken, gemi bir görünüyor bir kayboluyor.

Yanına geldik. Şeytan çarmığı (İp merdiven) indirdiler çıkmam için gemiye. İçinde bulunduğum tekne yükselirken ipe atlamam, inişte de ip merdivenden atlama anını çok iyi tespit etmek gerek, aksi takdirde köpek balıkları ile hatıra fotoğrafın kalır geride sadece!

Aman dikkat deniz ile dalgalarla oyun oynanmaz, şakaya da gelmez.   

Dalgalar yorulmaz, sen de yorulma, akılcı ol her daim...

Heybeliada

Temmuz 2020