Bilginin Zekatı
Hepimizin malumu olduğu üzere ki ben öyle olduğuna inanmak istiyorum, bilgiye ve bilime meraklı olmak, öğrenmenin, ileriye gitmenin, başarmanın ve bilimin en değerli anahtarlarından biri, hatta birincisi.
Hepimizin malumu olduğu üzere ki ben öyle olduğuna inanmak
istiyorum, bilgiye ve bilime meraklı olmak, öğrenmenin, ileriye
gitmenin, başarmanın ve bilimin en değerli anahtarlarından biri,
hatta birincisi.
Onlar ne güzel insanlardır ki edindiği tüm bilgileri, yaşayarak
kazandığı tecrübeleri hem yakın çevresi ile hem de toplumla
cömertçe paylaşırlar.
Paylaşmaktır hayatın en güzel yanı, dostlarınla, ailenle zamanı paylaşmak, bir dostuna hadi anlat derdini seni dinliyorum demek. Yüreğinde taşıdığın sevgi ve şefkati cömertçe vermek, ne güzeldir değil mi? Hele karşı tarafta alıp, memnun ve müteşekkir olmuşsa ne iyi ne güzel hissettirir sana kendini.
Çocukluğundan itibaren sana sunulan olanaklarla çok şey öğrenmiş, tecrübe edinmiş, klasik yazarları okumuş, opera, konser ve tiyatro izlemişsindir. Hatta ata binmeyi, piyano çalmayı da öğrenmişsindir. Bir de üstüne bilgiye, çevreye ve doğaya meraklı birisindir. Harika bilgilerine bilgiler katmaya devam ederek çoğaltmışsındır dağarcığındaki bilgileri. Devam edelim, sonu yok öğrenmenin, öyle değil mi?
E peki ne yapacaksın bu bilgi ve tecrübe kazanımlarını... Para harcarken tutumlu olduğunu düşünürken, ki bu güzel bir şey, cimri değilsindir umarım, zira sadece duygularını sevgini verme de cimri olmakla kalmaz, edindiğin değerli bilgileri aktarmakta, paylaşmakta da aynı karakterde olabilirsin.
O zaman ne yapacaksın, kendin için, yakınların ve çevren için, yaşadığın toplum için bilgilerini ve edindiğin tecrübeleri bol bol cömertçe paylaşacaksın ki senin de bilgilerin ve deneyimlerin geri dönüşlerle çoğalsın. Kendini huzurlu ve çok iyi hissedesin. Bilesin ki paylaştığın bilgilerin, verdiğin sevgi gibi daha fazla anlam kazandığına kendin de bizzat şahit olacaksın.
Özellikle çalışma hayatında, kurumsal şirketler de özel ya da kamuda çalışanlar, bildiği işi başkası ile paylaşmak ve öğretmek istemez. Ya daha iyi öğrenir, beni geçerse, yerimi kaparsa düşüncesiyle… En iyisi kendime saklayayım, bende kalsın diye düşünür. Kalsın da ne yapacaksın, nereye götüreceksin?
Çalışma hayatıma ilk başladığımda, o zamanlar kamu iktisadi devlet teşekkülü gibi isimler de verilirdi, yarı özerk bir kamu şirketinde merak ettiğim, öğrenmek istediğim bilgileri alabilmek için çok uğraşlar vermiş, zaman zaman da nazikane (!) bir şekilde tecrübeli odalardan gönderilmiştim! Sadece bir kişi tanıdım, ''Gel derdi, ben ne biliyorsam seninle paylaşayım herkesle paylaştığım gibi.'' Ve ilave ederdi, ''Ben öğretirken bildiklerimi, kendim de o arada yeni şeyler öğreniyorum ve her daim hep ileride olduğumu gözlemliyor ve biliyorum.''
Gerekli bilgiyi nereden kimden nasıl temin edeceğini iyi bilmelisin ve yalnız kendi işini değil, o iş kolunda kim ne yapıyor, çarklar nasıl dönüyor, her şeyi öğrenme merakı ve çalışması, gayreti içinde olmalısın ki ileriye taşıyabilesin kendini.
Bir hususa dikkat çekmek isterim. Konumuz bilginin paylaşımı, tamam da bana göre bilginin olgunlaşması için deneyimlerden, tecrübe süzgecinden damıtılması gerekebilir. Çok basit bir örnekle ifade edelim. Herkes kek yapabilir değil mi? Ya arkadaşından alır tarifi ya girer internete, onlarca kek yapımı bilgisini uygulayarak yapar kekini. Ne dersiniz, ilk seferde kek güzel leziz olmuş mudur, sanmam.! Yılların deneyimi ile kek ya da pasta yapan chef’in (usta aşçı mı desek?) yaptığı kekin lezzetinin doyumsuzluğu onun bilgiye merakı ve deneyimi ile oluşmuştur. Bir başka geleneksel örnek de yeni geline pilav yaptırıp sınamaktır tatlı tatlı...!
Şirketlerde her bir personelin gereken bilgiyi nereden kimden alacağını, gelen bilgiyi kimlere zamanlamalı olarak ileteceğini kesinlikle bilmesi gereklidir. Faizuniah Pangil, Universiti Utara Malaysia, bilgi paylaşımının önemini bir akademik makalesinde şöyle vurgular; ‘’Organizasyonlar bilgi denizleri gibidir. Bilgi paylaşımı söz konusu olduğunda, çalışanların işle ile ilgili bilgilerini birbirleriyle paylaşmaları, işlerini daha iyi yapabilmeleri ve sonunda daha yüksek performans üretimine yol açabilmeleri için büyük önem arz etmektedir.’’
Bilgili, yenilikçi ve enerjik çalışanlar kendini hızla diğerlerinden ayıracaktır. O halde bilgi paylaşımı kültürünü teşvik edin, yerleştirin ve karşılığının meyvesini keyifle toplayın.
Yazımı değerli tıp adamı, bilgilerini paylaşmaktan kendisini iyi hissettiğine inandığım Yavuz Dizdar’ın bir yazısından ve söyleminden alıntı ile noktalamak istiyorum;
“Okuryazarlığın sağladığı olanaklar insanı geliştirir, ama aydın ya da münevver sayılabilmesinin kuralı, (sözlükler farklı açıklasa da) öyle ya da böyle sahip olduklarının sadece kendine saklanmaması, başkalarına da aktarmaya çalışılmasıdır. Sahip olduğu derinlikli bilgiyi toplum lehine kullananlar, kendine bundan onur ve mutluluk dışında bir şey çıkarmayacağı gibi, vardığı konumdan kişisel üstünlük elde etmek isteyenler de çıkacaktır. İnsanlar bildiklerinden konum ya da çıkar elde etmeye çalıştıkça aslında üzerlerinde durdukları halı kayıyor. Bilginin zekatı diye bir şey söylemişlerdi bir kez, hadi buna bilginin paylaşıldıkça büyümesi diyelim.”
Öğretmek ve paylaşmaktır bilginin zekatı. Sevgiyi, güzellikleri paylaştıkça hissettiğimiz duygular gibi kendini çok iyi hissettirir, ruh ve beden sağlığını da kuvvetlendirir. Zenginlik maddiyat değildir sadece, bilgiye merak, paylaşmak, bilgi ve dost biriktirmektir en güzel zenginlik…
Fethi Denizmen
25.12.2020
HEYBELİADA