Güncel

Truman Show

"Kişiliğim gereği her şeye müdahil, pinti değil, fakat tasarrufa fazlasıyla meraklı, zayiatın her türlüsünden nefret eden, dünyadaki kısa ömrümüzün dünyaya ve başka kimseye zarar vermeden tamamlanmasını isteyen, zannedilenden çok daha sıradan bir insan evladıyım."

Seneler boyunca ben aslında hep Turkish Marketing üzerine yazdım.

Elinizi cüzdanınıza attığınızda bir soluk alıp "Acaba mı..?" demenizi arzuladım.

Kişiliğim gereği her şeye müdahil, pinti değil, fakat tasarrufa fazlasıyla meraklı, zayiatın her türlüsünden nefret eden, dünyadaki kısa ömrümüzün dünyaya ve başka kimseye zarar vermeden tamamlanmasını isteyen, zannedilenden çok daha sıradan bir insan evladıyım.

Hakka inanırım. Esnaflık ölçütünde aldığın paranın hakkını vermezsen büyük bir günah oluşacağına, bunun da ister ilahi adalet deyin, ister karma, insanın kuşaklarca yakasına yapışacağına inanırım.

İnsanın sahip olabileceği en kıymetli hazinenin ailesinden gelen adap ve terbiye olduğuna da inanırım. Temiz bir isimden daha kıymetli miras olamayacağına... -ki burada babama, anneme ve hatta yakın akrabalara da minnettarım. Borcumu ödeyebilmek, bıraktıkları temiz izleri takip ederek mümkün olur ancak, buna da inanıyorum.


Çaka - çuka iş, emeksiz yemek, ucuz para, üç kuruşa beş köfte işlerinden hiç hoşlanmadım.

Bedava paranın tadını bilmem, bilmek istemem. Benim bildiğim çalışırsın, çok çalışırsın, şansın, bahtın da ters köşe değilse kalbinin ekmeğini yersin. Niyet halis olunca yollar açılır. İyi iş yaparsın, olur. Ama niyet başka ise işler değişir. Aritmetik çok basit bence.

Keriz Silkelemece

Kısa yoldan keriz silkelemece Turkish Marketing'e gelir ve dayanır. Örnek mi?

  • Lahmacun: Lahmacunumuz özel! Nesi özel? Komple özel.

Çok fena kitlemeceler. Ama gerçekten çok fena haldeler...

Hiçbir enflasyon, ekonomi vb. değeri ile açıklanamayacak kadar yüksek artık fiyatlar.

Ve kapılarda kuyrukların olması bana kalırsa incelenmeye değer asıl nokta.

1.000 Lira'ya lahmacun satılan mekanın önüne şöyle bir gelin, kapıda uzun bir sıra göreceksiniz. O sıranın içinde beklerken içeriye girmek için eş-dost-tanıdık arayan, kapı görevlilerine bahşiş sıkıştırmaya çalışan, arabasını çeken değnekçiye 1.000 verip, 2.000 verip giriş desteği bekleyen, bunu talep eden bir sürü insan göreceksiniz.

Bu tuhaf sahneyi izlerken ortada 10 gram et + 50 gram hamur haricinde bir matematik olduğunu da anlamış oluyorsunuz. O noktada enflasyon, yakıt, kira hesapları ile bu lahmacunun nasıl olup da bu fiyata geldiğini çözmekten vazgeçip, "Burada bir lahmacun bu paraya satılıyor ise bunu gören yan büfenin yapacağı şey acaba ne" mantığını kuruyorsunuz. Şezlongçunun, lokantacının ve benzeri bütün kitlemecilerin koydukları fiyatları haklı çıkarmak için öne sürdükleri duygusal ve politik sebepleri de hatırlamaya çalışırken HOOOORZZT diye bir egzoz sesi geliyor arkadan. Kafayı çeviriyorsunuz: Sekiz silindirli tek kapı Ferrari, içindeki mekan sahibi. Lahmacunun satıcısı yani. :)

Maliyet x (çarpı) 600 = Fiyat hesabı ile yediğiniz lahmacunun, içtiğiniz suyun, tuttuğunuz şemsiyenin, ödediğiniz adisyonun matematiksel sonucu, direksiyondaki o hanzodur. Para vermeye devam ederseniz bu tablo devam eder, vermezseniz etmez. :)

Lahmacun tabii sansasyonel bir örnek... Yerine her türlü ürünü ve hizmeti rahatça koyabilirsiniz. Hatta genişletebilirsiniz. Mesela Türkiye'de nerede ise hiç kalmayan at ve eşeklerin müsebbibi kaldırım kumrucularında da başka bir matematik işler. Bir poşet donmuş karidesi toptancı marketinden alıp da... filan. Cümleyi tamamlamak bile gelmiyor içimden.

Yerseniz, cüzdanınızdan para çıkarıp bunlara öderseniz, bu işler aynen böyle, hatta katlanarak devam edecektir.

Daha 2010 senesinde turizmin içine edildiğini, eğer bir sezon daha böyle gidersek olayın Yunanistan'a kaymasının kaçınılmaz olduğunu galiba ilk ben yazdım. Ne yazdıysam bir bir gerçekleşti, ama kurunun yanında yaş da yandı. Çakal işletmeler, işlerini hakkıyla yapan turizm işletmelerini de kötü rüzgarlarıyla küle ve dumana boğdu, epeyce zor durumda bıraktılar. Nihayetinde hepsi batınca geriye kıro tarzı para saçılan, 1.000 Lira'lık lahmacun mekanlarından başka şey kalmadı. Yunanistan'da 5 Euro'ya balık paylaşımları, kapılarında sıra olan bu turizmcileri zerre kadar etkilemiyor. Çözümü nedir? O kadarı da artık beni aşıyor. İlle sorarsanız, sadece gitmemekle kalmayın, gideni de ayıplayın, derdim...

  • Çiftlik Balığı: Şimdi, bu yaz, turizm vs işlerine girmişken... Çiftlik balığı, olta balığı ve olaylarını da kabaca yazayım. Soruldu.

Çeşme, çok uzun senelerdir bizim sayfiye yerimiz. Zamanında belediye kooperatifinden alınmış temiz ve fakat çok mütevazı bir evimiz var. Çocuklar, yüzme vs için hep buraya geldik. Yıllar içinde yerlisini, esnafını da çok iyi bilir hale geldik.

Çok yakından bildiğim, tanıdığım esnaftır... Buraların "eennnn" eski balıkçısıdır.

Buca Balık Hali'nden çiftlik yetiştirmesi balık servisi yapan bir araç gelir her gece önlerine. Köpükleri indirirler, arka odaya istiflerler. Sabah olunca, erkenden, ailenin bütün fertleri ayaklarına balıkçı çizmesi, ellerinde ağlar filan dükkana gelirler. Hani erkekler daha şimdi balıktan döndü gibi bir mizansen... Gece gelmiş olan bütün besi balıklarını kutudan çıkarıp tezgâha dizerler. Dizerken de ellerindeki kancalar ile balıkların yanaklarını hafifçe deşerler. En büyüklerinde kancayı ağızda bırakırlar, çekerken oltayı koparmış, ama nasıl olmuşsa çekmişler... Bildiğin kostümlü tiyatro yani ve her sabah tekrarlanır bu. Bildim bileli tek bir tane olta balığı satmadılar.

Çiftlik balığından alacağınız hiçbir bir gıda yoktur. Yemeseniz, aç kalsanız daha iyidir, çünkü bunlar yetiştirme sırasında endüstriyel yem yer. Dahası, o kadar balık bir araya tıkılınca hastalık tabii kaçınılmaz olur, dolayısıyla bolca antibiyotiğin içinde yüzerler. YouTube ve hatta Netflix bu sektörün üzerine çekilmiş belgeseller ile dolu. Açın, izleyin.

Eciş bücüş, tekli çeşitler filan... Alacağınız balık sadece bunlar olsun. Sürüden ayrılalım lütfen.

  • Dondurma İşi: Sektördeki herkesi, her kişiyi tanıyorum. Kimi söyleseniz size kökünden anlatırım.

Paketli dondurma artık zaten açık şekilde, "Ben dondurma değilim" diyor. Kimyasal bir karışım: boya, sentetik aroma ve bitkisel yağ... Ne ararsan var. Olmayan tek şey ise süt, salep ve şeker. Bunu anlatmayı lüzumsuz buluyorum.

Bunun 'artisan' çakalları çıktı ki işte onları anlatmayı istiyorum.

Bir baz var, paketli dondurma ile aşağı yukarı aynı içerik, ama tadı nötr gibi düşün. Bidonla satın alır 'artizan' dondurmacılar bunu toptancısından. Bunun içine iki poşet ayrı bir kimyasal döküyorsunuz, karıştırıp donduruyorsunuz ve görsel kısma geçiyorsunuz.

Fiyatını maliyet x (çarpı) 50 yapmak için görsellik elzem.

Bir kasa çilek alıyorsunuz, bunları ayıklayıp, temizleyip şıkır şıkır fotoğraflar çekiyorsunuz.

Sonra bu çilekleri tertemiz bir blendera atıyorsunuz ve derin, temiz, beyaz bir kaba döküyorsunuz. Kabın içine de başta bidondaki bazı dökerek çileklerle karıştırıyorsunuz. Bu esnada bidonu hiç göstermeden alttan ve üstten, yakından ve uzaktan bir sürü video çekip hepsini güzelce kolaj yapıyorsunuz. Altına da şunu yazıyorsunuz:

"Artizan dondurmamızı bahçeden topladığımız meyveler ile hazırladık".

Buradaki olay ürünü meyveye bağlamak ve içeriğin %98'ine denk gelen kimyasal ve kötü ürün bazını tamamen kamufle etmek. Daha ileriye gideni Bodrum mandalinalı dondurma şovu yapmak için Bodrum'a giderek bir mandalina bahçesi buluyor, bahçe ortasına tahta bir masa kurup yanındaki kasketli dayı ile LIVE SHOW yapıyor. Bu olay %100 gerçektir.

Dondurma üç tane girdi ile elde edilir:

Süt. Sağılmış, taze süt. Toz filan olmayacak.

Gerçek sahlep. Hani şu orkidegillerden bitkinin pahalı tozu, gerçeği, ta kendisi.

Toz şeker. Bildiğin.

Bunun içine hangi meyveyi istersen onu eklersin. İstersen vanilya çubuğu eklersin, istersen kakao, sana kalmış.

Ama baştaki üç girdi yok ise o şey ister artisanal olsun, ister Bodrum Belediyesi tasdikli mandalina içine konulsun, dondurma değildir.

Almayın, Allah aşkına, ne olursunuz çocuğunuza, kendinize şu kilolarca kimyasal kötülüğünü yapmayın!

Gerçek dondurmayı evde yapabilirsiniz. Ama zahmetli olmasın derseniz, alın önünüze bir kase yoğurt, içine bal ekleyin, meyve ekleyin, blenderdan geçirin ve bunu isterseniz olduğu gibi, isterseniz şekilli kalıplar içinde dondurun. Akşam sokağa çıkmadan önce hane halkı yarımşar kilo yesin. Çıktıklarında katiyen dondurma istemeyeceklerdir. Emin olun.

  • Artisan Beyaz Sirke: Bir de sirke. Daha doğrusu artizan beyaz sirke. Hemen Google'a girip "Toptan beyaz sirke" yazın. Buldunuz sanırım. 


Bundan birkaç bidon sipariş verin. Siparişinizin gelmesini beklerken de Eminönü'ndeki Tahtacılar Pazarı'na gidin. Meşe fıçılarını filan burada satarlar. Şov için bir tane yeter, ama kadraj boş kalmasın diyorsanız üç tane alın. Tekrar arabaya atlayıp Rami'deki Toptancılar Çarşısı'na gidin. Eskimiş, bozulmuş ne kadar reçel varsa, catering dükkanlarından alın ve eve geçin.

Eminönü fıçısına beyaz sirkeleri döktünüz ya, şimdi açıp reçelleri de boşaltın, ne reçeli bulmuştunuz? Diyelim çilek... Ne yapıyorsunuz yani şu anda kameranın karşısında? Çilek sirkesi.

Fıçının arkasına geçiyorsunuz, bir tane beyaz önlük giyiyorsunuz, başta hazırladığınız bozuk reçel ve beyaz sirke karışımının içine pırıl pırıl birkaç tane çilek doğruyorsunuz, sonlara doğru da bal benzeri bir şey çıkarıp içine döküyorsunuz, bitti. Bol bol kamera kaydı.

Bunun altına mis gibi çileklerimizi topladık yazarsın, kekik kokulu yaylalardan balımızı ekledik yazarsın, meşe fıçılarda kurduk yazarsın, şifa olsun hanımlar yazarsın, aç karna, tok karna, iç organlara, dış organlara yazarsın. Yazarsın da yazarsın... Sen artık bir "doğal sirkeci" oldun, evini düzersin, arabanı yenilersin, parana para katarsın.

Hepsi mi böyle? Evet böyle.

Bu yöntemler, yazmaya yer bulamadığım elli farklı sektörde de tam olarak böyle. Belirsiz kozmetik, dekoru en havalı, fakat mutfağı ve içeriği en feci yeme-içme mekanları, ekşi mayalı ekmekler, para ver övelim, para ver dövelim "güvenilir hesapları", bomboş sertifikaları satma ve pazarlama sektörü, butik çikolatacılar, pastacılar ve hatta ruhani olaylar...

"Dünya nerelerden geçerken bizim çakallar durmuyor, duraksamıyor ve maalesef her yerdeler.

Gözünüzü dört değil on dört açın. Cidden her yerdeler."

***