İnsanların ve Şirketlerin Neden Hedefi Olmalı?
Hayalim, hedefim, amacım olmadığında kendimi kaybolmuş hissediyorum. Bu yüzden hedefi kutup yıldızına benzetenlere katılıyorum. Yapılan bir araştırmaya göre insanlar ormana bırakıldıklarında, eğer hava bulutluysa ve yıldızları göremiyorlarsa yollarını kaybederek, istisnasız daire çizmeye başlarmış.
Hayalim, hedefim, amacım olmadığında kendimi kaybolmuş
hissediyorum. Bu yüzden hedefi kutup yıldızına benzetenlere
katılıyorum. Yapılan bir araştırmaya göre insanlar ormana
bırakıldıklarında, eğer hava bulutluysa ve yıldızları
göremiyorlarsa yollarını kaybederek, istisnasız daire çizmeye
başlarmış. Bu durum, sadece kişiler için değil, şirketler için de
geçerli. Hedefsizlik kadar çok sayıda hedef de kötü çünkü; bu sefer
de kafalar karışıyor. Ama bu noktada çok önemli bir konuya,
vaktiyle kendim de düştüğüm önemli bir hataya dikkat çekmek
istiyorum.
En önemli şey
ilişkilerimiz…
Princeton Üniversitesinden Darley ve Batson’ın yaptığı bir
araştırmada ilahiyat öğrencilerinden bir sunum hazirlamalari daha
sonra da bu sunumu yapmak için yakındaki bir binaya geçmeleri
isteniyor. Bir görevli giderlerken bazılarına “aaa geç kaldın,
birkaç dakika önce orada olmalıydın” bazılarına ise “birkaç dakika
sonra sıra sana gelecek” diyor. Bu kişiler diğer binaya geçerlerken
karşılarına yerde yatan, öksüren, zorlukla nefes alan bir adam
çıkarılıyor. Geç kaldığı söylenen öğrencilerden sadece yüzde 10’u
durup adamla ilgilenirken, birkaç dakikaları olduğu söylenen
öğrencilerin ise yüzde 63’ü durup yardım ediyor.
Bu araştırmada çıkan sonuç çok etkileyici. Aklıma çok fazla iş
yüklendiğim, bunların altında ezildiğim, strese girdiğim ve bu
yüzden insanları kırdığım, onlarla yeterince ilgilenemediğim
zamanları getirdi. Bu duruma karşı uyanık olmak için artık çok net
prensiplerim var: Hiçbir şey sevdiklerimden (kendim dahil),
arkadaşlıktan ve sağlığımızdan daha önemli değil.
Prensipler ve
farkındalık
Gladwell’in Tipping Point (Kıvılcım Anı) kitabında da yazdığı
üzere, insanları belli karakterlere sahip kişiler olarak düşünüyor
ve genellemeler yapıyoruz. Oysa hepimiz, içinde olduğumuz duruma ve
bizde yarattığı duygulara göre farklı insanlara dönüşebiliyoruz.
Normalde şefkatli bir insanken, düşüncesiz ve bencil biri haline
gelip, yerde hasta yatan bir adamın üstünden atlayıp bize mevki
kazandıracak işin peşinden koşabiliyoruz. Çok sevdiğimiz, kılına
zarar gelecek diye endişelendiğimiz bir insana mesela kıskançlık
yüzünden kötülük yapabiliyoruz. Böyle durumlarda prensipler ve
farkındalık çok ama çok önem kazanıyor. Kendinize “ben hata yapmam”
diye o kadar da güvenmeyin, sizi bu hatalardan koruyacak
prensiplerinizi belirleyin, yazın, duvarınıza asın.
Güç
zehirlenmesi
Stefano D’Anna’nın Tanrılar Okulu kitabında ölümsüzlüğü araştıran
bir keşiş olan Lupelius ile ilgili çok ilginç hikayeler var.
Lupelius öğrencilerine bir kralın tacı veya bir keşişin cüppesini
giydirip onlara rol yaptırıyor. Bunun bir oyun olduğunu unutmadan,
bu rolü nasıl oynayacaklarını öğretiyor. Onların farkındalıklarını
artırmaya çalışıyor. Çünkü insan, gerçeği bırakın yalancıktan
girdiği role bile kendini kaptırıveriyor, özüne ait olmayan
davranışlara sürüklenebiliyor. Özellikle para ve mevki sahibi
olduğunda ya da strese girdiğinde çok değişebiliyor.
Aslolan yolun
güzelliği
Ülkemizdeki unutulmuş hikaye anlatımcılığının yeniden canlanması
için çok güzel çalışmalar yapan Judith Liberman TED Talk’unda
hepimizin yakından bildiği üç prens kardeşin hikayesini anlatıyor.
Bu kardeşlerin kral babaları hastalanıyor ve iyileşmesi için mavi
çiçeğin bulunması gerekiyor. Büyük kardeşler, mantığın birer
temsilcisi olarak, yola düşüyor ve mantık gereği hedeflerine
kilitlenerek çiçeği arıyorlar. Kendilerinden yardım isteyen yaşlı
kadının istekleriyle beklendiği üzere oyalanmayıp, onun ne
aradıklarına dair sorusunu da geçiştiriyorlar. Oysa aslında
ellerinde mantıklı bir bilgi yok, bilmedikleri bir yolda
bilmedikleri birşeyi arıyorlar. Sonuçta çiçeği bulamıyorlar
tabi.
Sonra sıra en küçük kardeşe geliyor ve bu kez o çiçeği bulmak için
yola koyuluyor. Yaşlı kadın onun da karşısına çıkıp ondan yardım
istiyor. Genç prens ona yardım ediyor, çünkü o an önündeki en
önemli iş bu. Sonra yaşlı kadın ne aradığını sorduğunda da herşeyi
ayrıntısıyla anlatıyor çünkü herkese ve herkesten gelebilecek
bilgiye saygı duyuyor. Ve tabi ki kadın ona mavi çiçeği bulmanın
yolunu gösteriyor.
Hedefe ulaşmanın en güzel yolu, yolun bize anlattığı sırları
duymak, bunlarla gelişip olgunlaşmak ve en önemlisi yolculuğu
keyifle yapmaktır. Bu yolda yürürken etrafı yıkıp dökmemek için
bize gereken ise prensiplerimiz ve farkındalıktır. İçimizdeki sevgi
ve anlayış güçlendikçe herşey kendiliğinden güzel olacaktır
zaten.
Sevgiyle kalın
Ceyda Tümen