Hangi mesleği seçmeliyim? Ne olmalıyım?
'Ya yanlış bir yön çizersem, ya yanlış bir şey seçersem kendime?' diye kaygı yaşıyor musunuz?
İnsanın kendisine belki de en çok sorduğu sorulardan birisi.
-Hangi mesleği seçmeliyim?
-Ne olmalıyım?
-Ne yapmalıyım?
-Nerede çalışmalıyım?
Bu soru ya da sorular ister istemez her birimizde özellikle de gençlerimizde kaygı yaratabiliyor.
Çünkü aslında hayatımızın çok büyük bir bölümünü iş yerinde geçiriyoruz ya da geçireceğiz.
Bu sebeple neyi seçtiğimiz hayat memat meselesi haline geliyor ve kaygılanıyoruz.
-Ya yanlış bir yön çizersem, ya yanlış bir şey seçersem kendime?
Seçtiğimiz şey hayatımızın ta kendisi olursa problem olmuyor, ama hayatımızda yalnızca para kazandığımız bir yer olunca can çekişmeye başlıyor insan.
Yani işinizi hobi gibi yapıyorsanız eğer, üretmekten, çalışmaktan, sorumluluktan mutlu oluyorsanız bu işi sizin için güç bir hale getirmiyor.
Ancak sadece hayatta kalmak, borçları ödemek, ev alabilmek ya da araba almak için çalışıyorsanız olduğunuz yerde sayıyorsunuz.
"Ne yapmalıyım?" sorusunu; özellikle lise ve üniversite seçimlerinde ortaya çıktığını düşünsek; hayatın her birkaç yılında bir kendisini bize anımsatıyor.
Unutup kenarda bıraktığımız, bir anı gibi çıkıp karşımıza dikiliveriyor, adeta boy gösteriyor.
“Bak yine geldim, sanki bir huzursuzsun” bu aralar diyor ve aslında “Bir şeyi seçmene ya da bir şey olmana gerek yok kendin ol “diye fısıldayarak oradan ayrılıyor.
Neden sürekli ortaya çıkıyor?
Aslında hepimiz sistemin bir parçasını dolduran ürün ya da hizmetlerin yerini doldurmak için çalışıyoruz ve kendimiz için bir şeyler yapabilmek içinde işten arta kalan zamanları sonuna kadar değerlendirmeye çalışıyoruz. Hafta sonu gazetelerinin ‘boş zaman’ları doldurtan ekleri bu noktada devreye giriveriyor.
“Hafta sonları gidilecek, gezilecek, görülecek yerler” şeklinde…
İçimizde dolduramadığımız boşlukları, yani boş zamanları kendimiz için harcamaya çalışıyoruz.
Bir video vardı çok sevdiğim; içerisinde diyor ki;
“O ayakkabıyı para ile satın almadın, ömründen 3 saatini harcayarak o ayakkabıyı aslında satın aldın…”
Kim mutlu?
Üç türlü çalışan var.
1. Şirketi için çalışan,
2. Kendisi için çalışan ya da
3. Sivil toplum için çalışan
Şirket için çalışanlar; en fazla memnuniyetsizlik ya da doyumsuzluğu bu grupta görebilirsiniz. Hep bir şeylerden şikayet etme durumu vardır. “Neden maaşlar 1’inde değil de 5’inde yatıyor, servis neden bu saatte alıyor, neden bugün biz izinli değiliz vb.”
Çünkü ya yalnızca maaş ve sosyal hakları için ya da o markanın dünyada daha iyi satış rakamlarına ulaşması için çalışıyorlardır. Bu da bütüne sahip olamadıkları için onlarda bir eksiklik duygusu yaratıyor olabilir.
Kendisi için çalışanlar; kısmen mutludurlar. Çünkü karışanları ya da yaptırımda bulunan bir amirleri yoktur. Kendi parasını yine kendisi kazanır ve kendi isimlerini duyururlar. Ne kadar çalışırlarsa o kadar kazanırlar. Riskli bir iştir onların ki, cesaret ve kendine güven ister.
Sivil Toplum için çalışanlar; mutludurlar. Çünkü gerçekten başka binlerce insanın hayatına dokunurlar. Fark yaratırlar, işlerini severek yaparlar, üretim doludurlar.
Onlar için her taşın altı bir proje, her sokağın köşesi yeni ulaşılacak insanlar, her farklı köy ya da kent, dokunulacak binler demektir.
Bu demek değil ki her kurumsal şirkette çalışan mutsuz, her sivil toplum çalışanı şüphesiz mutludur. Yalnızca farklı bir bakış açısıyla fayda yaratmanın insanda oluşturduğu haz ve mutluluğa değinmek istedim.
Kendinize sorun; siz ne yaparken mutlusunuz? Şimdi dönüp etrafınıza bakın; “Oysa neyi değiştirebilir ya da kimlerin hayatına dokunabilirdiniz?”
Çocuklarınıza da şu soruyu sorun; “Sen bu dünyada neyi değiştirmek istiyorsun?”
Instagram, Twitter: cansumaydemir