Girişimcilikte Kur Riski
Herhangi bir girişime başlarken doğal olarak pek çok belirsizlik çıkar karşımıza.
Yaratılacak ürün ve hizmetlerin hangi alıcılar tarafından ne
miktar ve fiyatta talep göreceği, ham madde ve faaliyet
giderlerinin nasıl bir seyir izleyebileceği, finansman kaynaklarına
erişim imkânları ile maliyetleri bu belirsizliklerden sadece
bazılarıdır.
Döviz kurlarının geleceği ve risklerin yönetim kabiliyeti de
özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler özelinde
girişimlerin var olma mücadelesindeki önemli sınavlardan biridir.
Geçmişte geleceğe ümitle bakan başarı potansiyeli yüksek pek çok
girişim bu konuda sıkıntı yaşayıp kepenkleri kapatmak durumunda
kalmıştır.
COVID döneminin getirdiği belirsizlikler ve uzun süredir ABD ile Çin arasında devam eden ticaret savaşları da ileriye yönelik kur tahminleri yapmayı global düzeyde bile zorlaştırmaktadır. Dünyadaki ticaretin önemli bir kısmına hükmeden ABD dolarının zayıflaması ile otoritesinin sorgulanması kur tahminleri yapmayı çok bilinmeyenli bir denklem haline getirmiştir. Nitekim ABD doları hemen tüm diğer önemli uluslararası para birimleri karşısında değer kaybetmektedir. Konjonktür TL’nin geleceği ile ilgili öngörülerde bulunurken sadece ulusal değil global bazdaki makroekonomik değişimleri takip etmeyi de bir zorunluluk haline getirmiştir.
Türkiye’de iş yapan sanayiciler başta olmak üzere şirketlerin önemli bir kısmı direkt ya da indirekt olarak dışa bağımlıdır. Bu durumda çoğu şirket için kurların artması ile maliyetlerinin artması kaçınılmaz bir durumdur. Kurlardaki artış TL bazındaki işçilik giderlerini reel olarak düşürecek olsa da bu durum ancak emek yoğun faaliyetlerle uğraşan şirketler için olumlu bir yansıma yaratabilir. Diğer büyük çoğunluk eğer ihracat ağırlıklı olarak çalışmıyor ise kurlardaki artıştan genel olarak olumsuz bazda etkilenecektir. Pek çok şirket yurt dışından ithal etmiş olduğu ham madde, yarı mamül veya mamül ile iş yapmakta, sanayici ise ham maddeyi işleyip ürün haline getirmekte veya perakende sektöründe ise ithal ettiği ürünlere direkt aracılık yapmaktadır. 12.09.2018 tarihinde yürürlüğe giren Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar kapsamında Türkiye’de istisnalar hariç sadece TL bazında fatura kesilebilmesi ithalat ağırlıklı maliyet alt yapısı oluşturmuş şirketler için kur riskini yönetebilmek bakımından önemli bir engeldir. Şirketler ancak faturalama yapana kadar kurlardaki artışı fiyatlarına yansıtma imkânına sahipken özellikle faturayı kestikten sonra tahsil edene kadar geçen zaman içindeki olası kur artışları karlılıklarını azaltmaktadır. Kurlardaki artışın daha büyük olması durumunda özellikle düşük karlar ile iş yapmaya çalışan şirketler zarar dahi edip tahsil ettikleri para ile ham maddelerini bile yerine koyamayacak durumda kalabilmektedirler. Sipariş üzerine çalışan sanayi kuruluşları için durum daha da vahim olabilir. Özellikle direkt ithalat yapan dolayısı ile ödemesi döviz bazında olan şirketler siparişi TL alıp üretime geçtikleri tarihten itibaren kur riskine maruz kalmaktadırlar. Üretim süresi görece uzun ise bir de üzerine tahsilat süresi de eklendiğinde olası kur artışlarından etkilenme riski daha da artmaktadır.
Kur riskine karşı en iyi koruma yöntemi doğal koruma dediğimiz gelir ve giderlerinizin aynı para birimi cinsinden olmasıdır. Türkiye’de şirketler arası döviz bazında faturalama yapılmaması ithalat yapıp iç piyasada ticaret yapmak durumunda bulunan şirketler önünde önemli bir kısıtlamadır. Şirketler için rekabetin kendilerine elverdiği ölçüde olası kur artışlarını baştan maliyetlerine ekleyip fiyatlarını arttırmaktan başka bir seçenek bırakmamaktadır. Bu durumda özellikle satış vadeleri uzadıkça fiyatların daha fazla artmasına neden olabilecektir ki enflasyon üzerinde olumsuz etki yapması da kaçınılmaz bir durumdur.
Kur riskini yönetmek isteyen şirketler için diğer bir alternatif de forward, futures ve opsiyonlar gibi Finansal risk yönetim tekniklerini kullanmaktır. Şirketler bu takdirde de ilgili teknikleri kullanmanın ekstra maliyetine katlanmak durumunda kalacaklardır ki ürün fiyatlarına etkisi benzer şekilde olacaktır.
Nihayetinde kalıcı çözüm olarak ithalat ağırlıklı çalışan şirketlerin mümkün olduğunca ithal ikamesine yönelip yerli ham madde tedariği yapmaya çalışması önerilebilir. Bu mümkün olsun olmasın ihracat yapıp gelir giderlerdeki kur dengesizliğini çözmeye çalışmak da mutlaka değerlendirilmelidir. Yurtdışı piyasalar kimi zaman daha rekabetçi olsa da yumurtaları aynı sepete koymamak ve olası kur şoklarına daha hazırlıklı olmak için şirketlerin ihracatı daha fazla dikkate almasında önemli faydalar bulunmaktadır.
Fatih Kuran
Dinamo Danışmanlık Kurucu Ortağı, Kamu Özel Ortaklığı (PPP) ve Proje Finansmanı Uzmanı