Edison Yetiştirebilmek İçin Ne Yapmalıyız?
Birbirimizle bağlar kurmaya, ilişki içinde olmaya ihtiyaç duyuyoruz, çünkü hepimiz, aslında bir bütünün dağılmış parçalarıyız ve bütünlüğü arıyoruz. Birbirimizde kendimizi bulup tanımaya ve sevmeyi öğrenmeye çalışıyoruz.
Doğru bağlar
kurabilmek...
Kurduğumuz her bağ, bizi geliştirip daha iyiye götürmüyor. Bazıları
maalesef kendimizi çok kötü hissettiriyor ve ihtiyacımız olanın tam
tersine kendimize olan sevgimizi azaltıyor. İhtiyacımız olan
bağları nasıl kurarız sorusunun cevabını, bu konuda muhteşem bir
uygulayıcı olamasam da artık biliyorum: Yargılamadan kabul edip
severek, karşımızdakinin içindeki potansiyele inanarak ve sürekli
konuşup ona kendi doğrularımızı empoze etmeye çalışmak yerine onu
candan dinleyerek, anlamaya çalışarak...
Dr. Thomas Gordon’un
kitabı
Bir arkadaşım – demek ki gerekli gördü ki - burnuma sokarak bu
kitap okunacak dedi ve bana Dr. Thomas Gordon’un dünyada
milyonlarca satılmış “Etkili Anne Baba Eğitimi” kitabını uzattı. O
kadar güzel bir kitap ki mutlaka siz de okuyun derim. Hatta
çocuğunuz yoksa bile. Kitaptan bazı çok sevdiğim cümleleri
paylaşmak istiyorum:
“Bir insanı olduğu gibi kabul etmek gerçek anlamda sevmektir,
kabullenildiğini hissetmek ise sevildiğini hissetmeye
eşdeğerdir.”
“Bir insan başkası tarafından olduğu gibi kabul edildiğini
hissettiğinde o kişi artık bulunduğu noktadan ilerlemeyi, nasıl
değişeceğini, gelişeceğini, olduğundan daha iyi olabileceğini
düşünmeye başlayacaktır.”
“Hiç birşey söylememek de kabul mesajını kolayca verebilir.”
“Başka bir kişi tarafından dinlenme ve anlaşılma deneyimi o kadar
tatmin edici bir duygudur ki her koşulda kişinin dinleyiciye
yakınlık duymasını sağlar.”
Sürekli konuşmalı mıyız
gerçekten?
Düşük farkındalık düzeyimizle, yargıç yargıç konuşup durmak
karşımızdaki insanlara biz farkında olmadan “sen yetersizsin,
yapamazsın, bilemezsin”, “seni bu şekilde hiç beğenmiyorum” gibi
mesajlar iletebiliyor ve onları yaralıyor. En kötüsü, onların
kendileriyle ilgili olumsuz düşünmesine, kendilerine inanmaktan ve
sevmekten vazgeçmelerine sebep olabiliyor.
“Ya hayır konuş, ya da sus” – Hz. Muhammed
Bu tür konuşmaların özellikle çocuklarımızda bıraktığı izler çok
daha derin. Çünkü en çok onlar kendilerini bizim gözlerimizle
tanımaya çalışıyorlar. İşin trajikomik yanı, en çok da
çocuklarımıza “iyi ebeveyn” kisvesi altında ve adeta tanrı edasıyla
nutuklar çekip duruyoruz. Taa ki çocuklarımız ergen olup bu
tarzımıza karşılık (ve bence son derece haklı olarak) yüzümüze tüm
kapıları kapatıp bizimle ilişki kurmaktan vazgeçene kadar.
Edison nasıl Edison
oldu?
Dahi mucit Edison, yedi yaşında okula başladıktan üç ay sonra bir
gün eve okul müdürü tarafından yazılmış bir mektupla gelir. Annesi
oğluna mektubu göz yaşları içinde okur: “Oğlunuz bir dahi ve
okulumuz çok küçük. Onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok.
Lütfen onu kendiniz eğitin.” Edison, ancak annesi vefat ettikten
sonra, o kağıtta aslında okuldan anlama güçlüğü olduğu gerekçesiyle
atılmış olduğunu öğrenir.
Kendi çocuklarıma yeterince inanmadığım, onları eleştirdiğim,
söylendiğim her an için büyük pişmanlık duyuyorum. Birbirimize
koşulsuz sevginin gözleriyle baktığımızda dünya çok farklı bir yer
olacak. Özellikle fazla eleştirel ve müdahaleci bir toplum
olduğumuz için ülkemizin bu yaklaşım değişikliğine çok ihtiyacı
var.
"Anababa çocuğuna inanırsa çocuk kendine inanır. Kendine inanana
zamanla herkes inanır" - Doğan Cüceloğlu
Ceyda TÜMEN